Saçlarıma sardığım havluyu çıkarıp yatağımın üzerine atıp odadan çıktığım gibi mutfağa geçerek şu ısıtıcısının çalıştırarak camdan dışarıya bakışlarımı gezdirdim.
Yağmur dinmiş yerini gökkuşağına devir etmişti.
Onunla olan konuşmalarımızı saymaya kalksam bir elimin beş parmağını zar zor geçerdi. Ama üzerimde bıraktığı etkiyi sorsanız işte ona cevap bile vermezdim.
Aklımı bulandırıyor, kalbimi devreye sokuyor ve ben ne yapacağımı bilmiyorum. O'na olan ilgim Beşiktaş formasını giydiği ilk gün başlamıştı aslında ve ben bunu Yeni fark ediyordum. O gün Siyah Beyaz formanın içinde kendinden son derece emin bir şekilde sahada sergilediği her hareket onu daha çok merak etmemi sağlamıştı.
Arada bir izlediğim Beşiktaş maçlarını artık kaçırmaz olmuştum o günden sonra. Topun her onun kontrolüne girdiği anda kalbim deli gibi atmaya başlardı.
Ve ben bunu sadece basitçe bir hayranlık olduğu yalanı ile avutmuştum kendimi. Ama şimdi geçmişe dönüp baktığımda ben onu o ilk gün o sahada siyah beyaz formanın içinde gördüğüm anda tutulmuştum.
Çalan kapı zili ile yerimden sıçrayarak kendime geldim. Babam.
Kapıyı çalan kişinin babam olduğu düşünerek mutfaktan çıkıp kapıyı açmıştım ki karşımda iki tanıdık Sima ile karşılaştım.
Nova ve Beren.
Biraz şaşırarak onlara baktım Nova'nın "çok şükür gitmemişin." Diyerek bana sarılması bocalama mı sağlamıştı. Şaşkınca kolarını bana bakan Nova'ya bakışlar atığımda Beren yani Musa Barlas'ın bir nevi kardeşi olan kız konuştu.
"Galiba Nova'ya yurtdışına çıkacağını söylemişsin o da sana bir teşekkür bile edemeden gittiğini düşündü." Yaptığı kışa ve net cevap ile Nova kolarını benden çekip karşımda durmuştu.
"Bir anda ortadan kayıp olunca Beren'in de dediği gibi düşündüm." Deyip gözlerimin içine baktı "ben teşekkür ederim Ahu yaptığın herşey için." Dediğinde üstümde ki şok dalgasını bir tarafa bırakıp kafamı iki yana sallayarak"estağfurullah." Kapıyı iyice aralayıp "gelin içeriye geçelim."
"Yok biz rahatlıklık vermeyelim."
Elim ile içeriyi gösterip "olur mu öyle şey lütfen buyurun içeri. zaten yanlışım " Bu seferki itirazım üzerine ikili "peki." Diyerek içeriye girmişti.
Kapıyı arkamdan kapatarak "şöyle oturma odasına geçelim." Yolu elim ile tarif etiğimde zaten Necip amcaların eviyle bire bir aynı yapıya sahip olduğu için kolayca oturma odasına geçmiştik.
İkili oturduğunda "çay, kahve, sıcak çikolata hangisini getireyim." Diye sordum.
"İlk önce ben sana şunu vereyim." Beren, Kucağında tutuğu paketi ile gelip tam önümde durduğunda.
"Bu nedir." Diye sordum.
"Pastaneden aldık." Paketi elerimin arasına bıraktığında "siz yeni mi geldiniz?"
Başını sallayarak "Evet, hastaneden çıktıktan sonra Musa Barlas'ı eve yollayıp Nova'ya biraz buraları gezdirdim." Başımı anladığım dercesine sağladığımda.
Yerine geçmek için yürüdüğünde bir yandan da konuşuyordu"ve sorduğun sorguya da gelirsek Nova kahve içmiyor bebeğin sağlığı için, çayda demir eksikliği yapıyor ondan sıcak çikolata en iyisi." Kurduğu cümle ile mesajı almış "ben hemen getiriyorum." Sırtımı onlara dönüp oturma odasından çıktım.
Mutfağa girdiğim gibi zaten hasır olan sıcak suyumdan dolayı saniyeler içerisinde sıcak çikolataları hazırlamış. Beren'in getirdiği elmalı kurabiyeleri çıkardığım gibi aklıma tek bir isim gelmişti. Musa Barlas. Elmalı olan herşey artık bana onu hatırlatıyordu. Elma artık gözümde simgesel bir şey olmuştu. Tıpkı sıcak çikolata gibi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalan Paradoksu
Teen FictionDedim ya, ben bir yalan paradoksu'ydum. hep başa saran yalanlar uydururdum .