Kahvenin o yoğun kokusu burnuma gelmişti. "Biliyor musun yenge okulda bir çocuk var. Bana aşık olmuş." diyen ve kahkaha atan Kader'e baktım. Dumanı üstünde tüten kupamı elime aldım. Sıcak kahvemden bir yudum içtim. "Sen nereden öğrendin ki çocuğun sana aşık olduğunu." dedim. Kahkahalarının arasından "Yakın arkadaşım Melek bana söyledi." dedi. "Umarım çocukla alay geçmedin." dedim. Çikolata parçasını eline almış, ağzına atmıştı. "Birazcık rezil etmiş olabilirim." dedi ve parmaklarıyla işaret etti.
Harun odaya girmiş, bize bakmıştı. "Gelin görümce ne kaynatıyorsunuz bakalım?" diye sordu. Kader ona bakmadan "Hiç öyle konuşuyoruz." dedi. Harun bana bakmış "Yenge, Boran abim bugün eve gelmeyecek, çünkü şehir dışına gitti. Haberin olsun." demişti. Şaşırmış bir şekilde ona bakmış, elimdeki kupayı sehpaya koymuştum. "Nereye gitti?" diye sordum. Harun gelip kanepeye oturmuştu. "İstanbul'a gitti." dedi ve arkasına yaslanıp eline telefonunu aldı. "Peki neden gitti?" diye sordum. Harun başını telefondan kaldırmadan "Bir şirketle anlaşmaya gittiler." dedi.
"Gittiler mi? Kiminle?" diye sordum. Başını kaldırıp bana bakmış sonra tekrar telefona gömülmüştü. "Bizim sekreter kızla işte." dedi. "Harun parça parça anlatma. Hem ben nereden bileyim sizin sekreter kızı." dedim. Harun ağzını açıp tam bir şey diyecekken "Bizim fingirdek Asuman mı yoksa." diyen Kader'e baktım.
"Hiçte bile o kız fingirdek falan değil taş gibi hatun." diyen Harun'a, Kader ters ters bakmıştı. "Fingirdek mi?" dedim. Harun bana bakmış "Yenge sen ona bakma iyi kızdır Asuman." demişti. Kader Harun'a bakmış "Ya ne demezsin erkek olduğun için onun bazı şeylerini görmüyorsun." demişti.
Onlar aralarında atışırken ben kıskançlıktan ölüyordum. Onları orada bırakıp salona çıktım. Elime telefonu aldım ve Boran'ın numarasını aradım. Telefonu açması için bir kaç saniye bekledim. "Alo Rojin ne oldu?" demişti. "Harun'un dediği doğru mu? Sen İstanbul'a mı gittin?" diye sordum. "Evet bir iş için gittim. Başka bir şey yoksa telefonu kapatıyorum." demişti. "Boran kendine dikkat et." dedim ve telefonu kapattım.
Acaba o Asuman nasıl bir kızdı? Şuan içim içimi yiyordu. Gerçekten fingirdek biri miydi? Hem neden Boran şehir dışına gideceğini bana söylememişti? Bana halen daha kızgındı ve ben hak ediyordum. Oturma odasına geri dönmüştüm. "Bırakın artık kavgayı." dedim ve yerime oturdum. "Hadi gençler bowlinge gidelim." diyen Robin kapıda duruyordu. Kader heyecanla ellerini çırpmış "Hadi gidelim." demiş ve ayağa kalkmıştı. "Bende varım." diyen Harun bana bakmış "Yenge sende geliyorsun." demişti."Siz gidin ben gelmeyeceğim." desem de Harun beni elimden tutmuş, ayağa kaldırmıştı.
Robin'in arabasına atlayıp alış veriş merkezinin yolunu tutmuştuk. Robin arada bana göz ucuyla bakıyordu. Ön koltuğa resmen sinmiştim. Klimada ki nemli hava yüzüme üflüyor, saçlarımdaki bir iki teli havaya kaldırıyordu. Araba park edince arabadan inmiştik. Alış veriş merkezine girmiş, oyun alanına çıkmıştık. Bowling ayakkabısını elime almıştım. Ayakkabıları yere koymuş tam giyeceğim sırada biri ellerimin arasından çekip almıştı. Başımı kaldırmış, elin sahibine bakmıştım. Karşımda Robin'i görmeyi beklemiyordum. "Ne yapıyorsun?" diye sordum. "Sen yorulma ben sana ayakkabılarını giydiririm." demişti.
Ayağımı tutmuş, ayakkabıyı giydirmeye çalışmıştı. Ayak bileğime ve bacağımın alt kısmına dokunuşu beni huylandırmıştı. Ayağımı ellerinin arasından çekmiştim. "Ben kendim giyerim, elim tutuyor sağol." dedim ve ayakkabıyı elinden aldım.
Bowling'de ikişerli gruplar halinde yarışacaktık. Harun ve Robin bir grup, ben ve Kader bir grup olmuştuk. Topu elime almış, ağır topu labutlara doğru atmıştım. Top yuvarlanarak gitmiş en az sekiz tanesini devirmişti. Kader ayağa kalkmış "Helal olsun be yenge." demişti. Kader'le birbirimize sarılmıştık. Sıra Robin'e gelmişti. Robin top seçmiş ve atış için hazırlanmıştı. Elindeki topu atmış, yuvarlanmasını izlemişti. Top bir seferde hepsini devirmişti. Daha sonra arkasına dönmüş ve bana göz kırpmıştı. Ardından Harun'la beşlik çakmışlardı.
Kader ve Harun oynadığı sırada ben telefonu elime almış, Boran'a mesaj yazmaya başlamıştım. «Boran biliyorum bana kızgınsın, sende haklısın. Ben artık seninle normal çiftler gibi olmak istiyorum.» diye yazıp gönderdim.
Erkekler bizi geçmişti. Kader bize bakmış "Hadi bir şeyler yiyelim ben acıktım." demişti. Harun Kader'e bakmış "Aslında bende acıktım." demişti. "Yukarıda yemek bölümü var, oraya çıkalım." diyen Robin bizi oraya yönlendirmişti. Oraya gidince masaya oturmuş, siparişlerimizi vermiştik. Benim karşımda Robin oturuyordu. Masanın altındaki ayakları, bacaklarıma yanlışlıkla mı dokunuyordu? Onun dokunuşları şuan beni çok rahatsız etmişti. Ayaklarımı sandalyenin altına doğru çektim. Keşke şuan Boran yanımda olsaydı. Bu Robin'in niyeti neydi onu hiç anlamamıştım.
Ama şuan onun varlığından aşırı derecede rahatsız olmuştum. Pizzalarımız gelince yemeye başladık. Ağızda dağılan hamuru ve malzemeleri çok güzeldi. İlk defa pizza yiyordum. Pizza hamuru çok tatlı ve harikaydı. Üzerine bol bol ketçap ve mayonez sıktım. Ağzımın kenarına sos bulaşmıştı. Dilimle dudaklarıma bulaşan sosu yaladım. Peçete alıp ağzımı sildiğim sırada Robin'in bana baktığını daha doğrusu dudaklarıma baktığını fark ettim. Hemen başımı önüme eğip önümdeki koladan içmeye başladım.
"Uzun zamandır bu kadar güzel pizza yediğimi hatırlamıyorum." diyen Harun'a "Abartma normal pizza işte." diyen Kader kolasından bir yudum içmişti. "Ben lavaboya gideceğim ama yolu bilmiyorum." dedim. Robin hemen ayağa kalkmış "Gel ben seni götüreyim." demişti. Ayağa kalktığımda kolumdan tutup beni lavaboların olduğu tarafa yönlendirmişti. Kolumdaki elini kendimden uzaklaştırdım. "Kendimde yürüyebilirim." dedim. "Pardon farkında değilim." dedi ve kolumu bıraktı.
Tuvalet bölümüne gelince içeri girmiş orada bulunan kabine girmiştim. İşimi halledince çıktım ve lavaboda elimi yıkadım. Lavabodan çıkacağım sırada kapı açılmıştı. Robin'in içeri girdiğini görünce şok olmuştum.
Robin yanıma gelmiş beni kollarımdan tutmuştu. "Seni gördüğüm andan beri sana aşık oldum." demiş ve dudaklarımı öpmeye başlamıştı. Kalbim göğüs kafesinin içinde çırpınmaya başlamıştı. Donmuş bir vaziyette kalmış hareket bile edemiyordum. Dudakları adeta dudaklarımı yakıyordu. Sonunda onu göğsünden itmiş yüzüne tokat atmıştım. "Sen ne yapıyorsun! Kendine gel, ben senin yengenim!" diye bağırdım. Yüzünde kırmızı bir iz kalmıştı. Bacaklarım tutmuyordu bende arkamdaki lavaboya yaslandım. "Abin bana böyle bir şey yaptığını duysa seni öldürür!" diye haykırdım.
"Sana inanacaklarını hiç sanmıyorum. Onları bana kuyruk salladığına ikna ederim." demiş ve lavabodan çıkmıştı. Bu ne yapmaya çalışıyordu? Boran ve diğerleri ona inanırsa beni kapı dışarı ederlerdi. Sonra adım çıkacaktı. Yere çöktüm ve ağlamaya başladım. "Allahım beni bu beladan kurtar." dedim. Bir iftira atmak bu kadar kolaydı. İşte o iftiralar ne ocaklar söndürüp, insanları birbirine düşürüyordu. Zor da olsa ayağa kalktım ve oradan çıktım.
Hep beraber arabaya binmiş, eve doğru yola çıkmıştık. Bu sefer ben arkaya oturmuştum. Robin dikiz aynasından tacizlerine devam ediyordu. Ben sustukça bu daha çok üzerime gelecekti.
Elime telefonu aldım ve Boran'a mesaj atmaya karar verdim. «Boran lütfen erken gel. Sana çok ihtiyacım var. Sana bir şey anlatmam lazım. Kimseden duymadan benden duy.» diye yazıp gönderdim. Eve vardığımız zaman hemen arabadan inmiş ve koşar adımlarla eve girmiştim. Merdivenlerden çıkıp odama girdim. Elimdeki telefon çalınca arayana bakmadan açtım. "Alo Rojin ne oldu? Yoksa kötü bir şey mi oldu?" diyen telaşlı sesini duydum. Gözlerim yaşlarını serbest bırakmıştı. "Telefonda anlatamam lütfen buraya gel." dedim ve gözlerimdeki yaşı sildim. "Sen ağlıyor musun?" diye sordu. "Boran lütfen hemen eve gel." dedim.
"Şuan gelemem daha şirketle toplantı bile yapmadık, buradan söyle ne söyleyeceksen." dedi. "Boran kardeşin Robin bugün beni taciz etti. Birine söylersem bana inanmayacaklarını söyledi." dedim ve daha çok ağlamaya başladım. Telefonun diğer ucunda uzun bir sessizlik olmuştu. Göz yaşları arasında "Boran lütfen bana inan ben kötü bir şey yapmadım. Ben onun varlığından bile çok rahatsız oldum." dedim.
"Rojin şimdi kapatmam lazım ben seni arayacağım." dedi ve telefonu kapattı. Telefonu uzak bir köşeye fırlattım. Bağıra bağıra ağlamak istiyordum. Acaba Boran bana inanmış mıydı? Ellerim ve bacaklarım titriyordu. Kapının arkasına yere çöküp oturdum. Dizlerimi kendime çekmiş, başımı dizlerime koyup hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL (Düzenleniyor)
General Fiction{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesin yazdığı gibi bir hikaye değil. Yarısı gerçek hayattan uyarlandı. Mutluluk aslında yanı başımızdad...