Boran'ın anlatımıyla bu bölümü yazacağım..
Doğum ve ölüm arasında aslında çok ince bir çizgi vardır. Kimi hayata veda ederken kimi hayata merhaba der.. Kızımın doğduğu gün annemi kaybetmenin acısını yaşıyordum. Şuan kimin yanında olmam gerektiğini bile bilmiyordum. Kendimi uçurumun kenarındaymış gibi hissediyordum. Adım atsam sanki düşecek gibiydim.
Rojin'i doğum için hastaneye kaldırdığımız zaman annemin hayatını kaybettiğini bir telefonla öğrenmiştim. Gözlerimdeki yaşlar kurumuş, gerisinde kırmızı bir ton bırakmıştı. Şuan nefes alamıyor ve hastane koridorunda hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. "Boran bey iyi misiniz?" diye soran kadın doktora "Hiç iyi değilim." dedim. "Ne oldu neyiniz var?" diye sormuştu. "Az önce annemi kaybettim ve bunu bir telefonla öğrendim." dedim. Kadın doktor gözlerindeki hüzünle bana bakmıştı.
"Benim orada annemin yanında olmam lazım." dedim ve oturduğum yerden ayağa kalktım. "Benim yerime eşime göz kulak olur musunuz?" diye sordum. "Tabiki olurum." demişti. "Sağolun." dedim ve gözlerimdeki yaşlarla hastaneden çıktım. Hastane bahçesinin dışında bulunan bir taksiye binmiştim. Taksi havalimanına doğru yola çıkarken telefonla Harun'u aramıştım. Telefon bir kaç saniye içinde açılmıştı. "Harun ben havalimanına gidiyorum." dedim. Onunda şuan benim gibi göz yaşı döktüğünü biliyordum.
"Tamam bende yoldayım, orada görüşürüz." demişti. "Görüşürüz." dedim ve telefonu kapattım. Annem yakalandığı kolon kanserine yenik düşmüştü. Kanseri yenmişti ama sonra tekrar kendini kanserin pençelerinde bulmuştu. Kanserle mücadele etmiş ama bu sefer kanser onu yenmişti. Biz kendi hayatımız uğruna onu çok yalnız bırakmıştık. Bir de babamın son ihaneti üstüne tuz biber olmuştu. Rojin'e söylememiştim ama babam annemi Robin'in annesiyle aldatmaya devam etmişti. Robin bir gün beni aramış ve babamın annesiyle görüştüğünü söylemişti. Geçici bir hevestir diye düşünmüştüm ama öyle olmamıştı.
Taksi havalimanına gelince parasını ödedim ve arabadan indim. Yanıma gelen Harun'a sarılmıştım. "Abi annem bize küs gitti, gözü açık gitti." diye bilmişti. "Annem bizi affetmiştir. O çocuklarına hiç kıyamaz ki. Kızsa da gönül koymaz." dedim ve göz yaşlarımı serbest bıraktım. "Bir an önce gidelim." dedi. Beraber terminale girdik ve Mardin'e giden uçak için iki bilet aldık. Biletleri kontrol noktasından geçirdik ve uçağa binmek için uzun koridordan geçtik. Sonunda uçağa binmiştik. Doğup büyüdüğümüz yere cenaze için gideceğimizi hiç düşünmemiştim.
İçim şuan yanıyor ve kavruluyordu. Harun'un da gözleri ağlamaktan kızarmıştı. "Keşke annemi de yanımıza alsaydık." demişti. Keşkelerin işe yaramayacağını ikimizde biliyorduk. "Keşke." diye bildim. Zaman geçmiyor saat sanki takılıp kalmış gibi geliyordu. Annemle yaşadığım anılar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Babam ona ne zaman elini kaldırsa her zaman karşısında beni buluyordu. Annemin ilk göz ağrısı olmak bana gurur veriyordu. Onu çok yalnız bırakmıştık. İnsan ölünce insanlar o zaman kıymetini anlarmış..
"Değerli yolcularımız uçağımız inişe geçiyor, lütfen kemerlerinizi bağlayınız." sesiyle gözlerimi açtım. Oturduğum yerde uyuyakalmıştım. Uçak piste iniş yapınca kapılar açılmıştı. Uçaktan inen yolcuların arasına karışmış, bizde uçaktan inmiştik. Hiç vakit kaybetmeden bir taksi çevirmiş ve binmiştik. Camdan dışarıya bakıyordum. Yeniden memleketime dönmek tuhaf hissetirmişti. Arkama bakmadan gittiğim bu şehire yeniden ayak basmak nasip olmuştu. Ama böyle bu şekilde olmamalıydı. İçimde oluşan boşluk hiç bir zaman dolmayacaktı.
Telefonumun sesiyle anılardan kopmuştum. Telefonu elime aldığımda ekranda Rojin'in adını görmüştüm. Nefesimi vermiş ve telefonu açıp kulağıma götürmüştüm. "Efendim." dedim. "Alo Boran neredesin? Nereye gittin?" diye sormuştu. "Sana söyleyemedim. Ben şuan Mardin'e geldim." dedim. "Ne? Neden?" diye sordu. Sesindeki telaşı hissetmiştim. "Annemi kaybettik." dediğim zaman hattın diğer ucunda uzun bir sessizlik olmuştu. "Başımız sağolsun ama neden bana da haber vermedin?" dediğinde "Bende yeni öğrendim apar topar Harun'la buraya geldik." dedim. Taksi evin önüne gelince durmuştu. "Rojin şimdi kapatmam lazım sonra konuşuruz." dedim ve onun konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapattım.
Annem yokken bu eve girmeyi nedense hiç istemiyordum. Harun'un elini omzumda hissedince eve doğru ilerlemiştim. Annemin hoş geldiniz demesini o kadar çok istiyordum ki.. Ama biliyordum ki öyle bir şey hiç olmayacaktı. Evden içeri girince tam bir yas havası vardı. Babam ve kız kardeşlerim bir köşede gözlerindeki acıyla oturuyorlardı. Babamın bizi görünce yüzünde buruk bir tebessüm oluşmuştu. Babam oturduğu yerden ayağa kalkınca ona doğru gitmiştim. "Başımız sağolsun." dedim ve onun elini öptüm. "Dostlar sağolsun." demiş ve bana sarılmıştı.
Rojda'ya ve Kader'e de sarılmış, onları da teselli etmiştim. Şimdi helallik almak için annemin yerde boylu boyunca yatan beyazlar içindeki bedenine bakıyordum. "Anne ben geldim. Hayırsız oğlun geldi." dedim. Göz yaşlarım gözlerimi yakıyor, gerisinde ıslak izler bırakarak yanaklarımdan süzülüyordu. Boğazımda oluşan yumru nefes almamı engelliyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığım da annemin bedenine sarılmıştım. "Anne beni affet. Biliyorum sen çocuklarına kıyamazsın affedersin. Yine de beni bu hayırsız oğlunu affet annem." dedim. Boğazımda kocaman olmuş yumru beni nefessiz bırakıyordu.
"Annem güzel annem bak Harun'un geldi." diyen Harun'da benim gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "Hakkını helal et güzel annem." dedi. Annemi alıp odadan çıkardıkları zaman "Ona daha doyamadık. Onu götürmeyin!" diyen Kader avazı çıktığı kadar feryat etmişti. "Abi annemi götürmesinler." demiş ve bana sarılmıştı. Kader'in saçlarını okşadım. "Annem bizimle beraber, bedeni gidiyor ama ruhu hep bizimle." diye bildim. Rojda'yı da Harun teselli ediyordu. Biz kolu kanadı kırılmış dört kardeştik. Koruyucu meleğimiz ait olduğu yere cennete gitmişti.
Mezarlığa gelince o an ölümü ensemde hissetmiştim. Aslında ölüm bizlere çok yakındı ama bizler kabul etmek istemiyorduk. Sanki ölüm hiç yok ve bize uğramayacak gibi yaşıyorduk. Ama biliyorduk ki ölüm hep ensemizdeydi.
Babam eline aldığı kürekle annemin çukurun içindeki bedenine toprak atarken gözlerindeki yaşları da bir bir akıtıyordu. Annemi hiç sevmeyen adam neden ağlıyordu? Kimin için ağlıyordu? Ona yaşattıklarına mı ağlıyordu? Yoksa ona hiç yaşatmadıklarına mı ağlıyordu? Kimin için ağlıyordu? Kendi için mi yoksa annem için mi? Elindeki küreği aldım ve bu sefer ben toprak attım. Göz yaşlarım akıp toprağa karışıyordu. Yanıma gelen Harun'a küreği vermiştim. İmam mezarın başında dua okurken ellerimizi açmıştık. Hava biraz kararmış ve yeni güne kendini hazırlamak için giden güneş dağların arkasında kaybolmuştu.
Harun biraz ilerideki ikizlerinin mezarını ziyaret ediyordu. Bende annemin mezarının yanına çökmüş, toprağındaki taşları temizliyordum. "Annem sana doya doya sarılamadım. Benim yerime sana bu toprak mı sarılacak? Beni bağrına basamadın. Şimdi bu toprağımı bağrına basacaksın?" dedim. Elime aldığım toprağın kokusunu içime çektim. Omzumda bir el hissedince başımı elin sahibine çevirdim. "Gitme vakti geldi." diyen babamın sesi titriyordu. Başımı salladım ve ayağa kalktım. "Hoşcakal annem." dedim ve göz yaşlarımı sildim. Babamın arkasından mezarlıktan çıkmıştık. Bir yanımı toprağın altında bırakmıştım.
Elime verdikleri tabağa bakmıştım. Helvanın üstünde dumanı tütüyordu. Tabağı sehpanın üstüne koydum ve babama döndüm. "Baba seninle konuşalım mı?" diye sordum. Babam elindeki tabağı sehpaya koyup ayağa kalkmıştı. Bende ayağa kalktım ve onun arkasından salondan çıktım. Babam çalışma odasına girince bende girdim ve arkamdan kapıyı kapattım. Babam bana dönmüş ne konuşacağımı merakla bekliyordu. Lafı hiç uzatmadan direkt konuya girdim. "Annemi o kadınla aldatmaya devam ettiğin doğru mu?" diye sordum. Babamın yüzüne gözlerinin içine baktım. Pişmanlık belirtisi aradım ama bulamadım. Ağzını açıp tek kelime bile etmemişti.
"Bana cevap ver! O kadını annemden daha mı çok sevdin!" diye sitem ettim. Pencereden dışarıya bakmıştı. Diyeceği şeyleri tartıyor veya düşünüyordu. Bana dönmüş ve gözlerimin içine bakmıştı. "Yüreğime söz geçiremedim." dediğinde "Hangi yürekten bahsediyorsun!" diye sitem ettim. "Annem sana saygı da kusur etmedi. Senin onu sevmediğini bile bile yinede seni sevmeye devam etti. Sen onun gözlerinin içine bakarak başkasını sevdiğini söyledin ama o yine de senin yanında kalmaya devam etti." dedim. "Biliyorum her şeyin farkındayım. Annene çok haksızlık yaptım. Son günlerinde beni affetmesi için elimden ne gelirse yaptım." demişti.
"Sen onun için değil, kendi vicdanını rahatlatmak için elinden ne geliyorsa yaptın." dedim. "Affet beni ben bir hata yaptım." demişti. "Seni ben değil, Allah affetsin." dedim ve odadan çıktım. Evden çıkıp bahçeye gelmiştim. Az ileride annemin diktiği güller solmuş bir şekilde duruyordu. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladığında güllerin olduğu tarafa gittim. Annem onlara gözü gibi bakardı. Hastalığından dolayı sanırım onları ihmal etmişti. Dizlerimin üstüne çöktüm ve hıçkırarak ağlamaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL (Düzenleniyor)
General Fiction{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesin yazdığı gibi bir hikaye değil. Yarısı gerçek hayattan uyarlandı. Mutluluk aslında yanı başımızdad...