Umarım giriş bölümünü atlamamışsınızdır. Mutlaka okuyun
Yayınlama tarihim 27.01.2024
Hadi siz de okuma tarihinizi bırakın şuracıklara bir yerlerePamuk eller satır arası yorumlara
Huzurlarınızda ÜLKÜ...
...
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak
12.05.1998 🍬
"Öl de kurtulayım senden!" Küçük kız başına siper ettiği elleriyle annesinden gelen darbelere karşı kendini koruyordu. Lakin canından bir parça olduğunu umursamadan yavrusuna yumruklar savurup, fütursuzca konuşan annesinin sözlerinden korunmayı becerebiliyor muydu? Orası muammaydı. "Çık, git! Gelme bir daha bu eve, ne halt yiyorsan ye!" Omzundan sürüklenerek yaka paça dışarı atılan kız artık gözyaşlarını gizlemiyor aksine hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Boğazına oturan yumrudan dolayı kendini düzgün ifade edememesi ise cabasıydı.
Kanayan kolunu umursamadan yüzüne kapanan kapıya alnını yasladığında içli içli ağlamaya devam etmişti. "Nare, yavrum? Yavrum bu ne hal!" Uykuya dalmak üzere olan küçük kız biricik nenesinin sesini duyduğunda anında başını kaldırmış onu görmenin mutluluğuyla tekrar ağlamaya başlamıştı. "Annen yaptı değil mi?" Yaşlı kadın cebinden anahtarları çıkarırken sorduğu soruyla torunun cevabını beklemeden anahtarı bulup yuvasına soktu. Kapı açılıp içeriye bir adım attığında arkasını dönmüş biricik torununun saçlarını okşamıştı. "Sakın korkma tamam m? Sen burada kal, ben hemen geleceğim." Küçük kız başını sallayıp evlerinin önündeki banka oturdu. İmrenerek birlikte oyun oynayan yaşıtlarına baktı. Hiç girememişti aralarına, zaten dışarıya bir tek annesi onu kovduğunda çıkabiliyordu.
"Şişko patates, yarım kilo domates! Şişko patates, yarım kilo domates!" Bir anda etrafına üşüşen çocuklarla ne yapacağını şaşırmış olduğu yere iyice sinmişti. "Az önce annesi evden kovdu bu ayıyı."
"Sığamadın mı eve?"
"Baksana haline, nasılsın sığsın?" Ona ithafen edilen sözler içindeki ağlama hissini tekrar uyandırmıştı. Ondan büyük görünen bir çocuğun elindeki taşı gördüğünde ağzından onun bile zor duyduğu cılız bir 'yapma' kelimesi çıkmıştı. Kollarını başına siper ettiğinde sıkı sıkı gözlerini kapatıp gelecek olan darbeyi beklemişti. Bir zaman sonra yere taşın düşme sesi gelse de kendisine değen hiçbir şey yoktu. Temkinli bir şekilde kollarını indirdiğinde tam önünde kollarını iki yana açmış, kendisine dönük bir çocuk görmüştü. Kulağının arkasından boynuna doğru akan kırmızılıktan taşın ona isabet ettiğini anlayabilmişti. Bakışlarını çocuğun gözlerine çıkaramadan yaralı çocuk kolundan tutulup başka tarafa döndürülmüştü.
"Ne yapıyorsunuz siz? Sen mi bir şey yapacaktın yoksa?" Küçük kız durumun ciddiyetini kavradığında hemen ayağa kalkıp nenesinin koluna tutulmuştu. "Nene, o bir şey yapmadı. Hem bak yaralı. Lütfen ona kötü davranma." Nenesi bir süre torununun gözlerine bakmış ardından çocuğun kolunu bırakmıştı. Nenesi çocuğa bir şeyin var mı diye soramadan küçük arkasını dönüp koşmaya başlamıştı. Nenesi küçük kızın elini tutup evlerinin tam tersi yönünde yürümeye başlamıştı. "Sana mı gidiyoruz nene?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜLKÜ
Dla nastolatkówHer şey vaktini bekler, Ne gül vaktinden erken açar, Ne güneş vaktinden erken doğar. Bekle! Senin olan, sana gelecektir. (MEVLANA) ☆ Ve benim, milletimin, bayrağımın şerefi de gayesi de vatandı. Büyük düşüncemiz vatandı. Bizi bizi yapan vatandı. Ye...