HERRRRKESE SELAM DOSTLARİMMMMM
GORUSMEYELI NASILSINIZZZZ
ARTIKOKULUM ACILDIGINA GORE BURADA DA BOLUMLERIMI ATABILIRIM
NEYYYSSSSEASAGIDA GORUSURUZZZ
Hos okumalar :*
Boluun ilham kaynagi: siz
DİLERSENIZ pamuk eller satir arasi yorumlara
"Atakan." dedim tekrar. Dağdan bir farkı olmayan adam küçücük bir çocuk gibi karşımda hıçkıra hıçkıra ağlarken kendimi hiç olmadığım kadar suçlu hissettim. "Ağlama." Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum. Ama Atakan'ın beni duyup duymamasından asla şüphe duymadım. Ben konuşmasam bile o benim zihnimi okur, yine beni duyardı.
Sağlam olan elimi kaldırıp baş parmağımı göz altlarına sürterek orada biriken yaşlarını teker teker silmiştim ama benim de ağladığımdan haberim yoktu. Gerçi ben zaten ağlıyordum, ağladığım halim tam karşımda yeşil yeşil bana bakıyordu. Günlerdir gitmemişti de, şimdi ömrümden ömür gidiyordu. Ömrüm Atakan'dı.
"Ben, ben şeyleri çağırayım." Yatağın başındaki çağrı düğmesine tıklayıp yanımdan kalkmaya yelteniyordu ki mızırdanarak kolunu tuttum. "Kalkma yanımdan. Uzaklaşma benden." Dudaklarımı büzerek konuştuğumda başta dümdüz yüzüme baksa da çok geçmeden başını sallayıp yanımdaki eski yerini alması uzun sürmememişti. "Kolunu başımın altına koy." Hafifçe başımı kaldırıp yastık niyetine kolunu kullanmak istediğimi belirttiğimde beni kırmayıp kolunu başımın altından geçirdi. Tam o sırada içeri doluşan doktor ve hemşireler derin bir nefes almama neden olmuştu. Evet, başlıyorduk.
"Nare hocam geçmiş olsun, nasılsınız?" dedi Bora. "Nare hocam, geçmiş olsun." diyerek Efsun da dahil olmuştu. "Şey, eğer şu an herhangi bir sıkıntı yoksa bizi biraz baş başa bırakabilir misiniz? Sonra gelebilirsiniz." Bora gülümseyerek beni onayladıktan sonra Efsun'la birlikte odadan çıkmıştı. Tekrar yalnız kaldığımızda boştaki elini tutup yarama dikkat ederek karnıma yerleştirdim. "Burada." dedim burukça. "Burada biri vardı." Sesim o kadar titrek çıkmıştı ki ağlamam yakındı. Dudaklarını saç diplerime değdirip kokumu derince içine çektikten sonra karnımdaki elini başıma çıkardı. İşaret parmağını şakağa bastırıp "Burada." dedi benim gibi. "O biri burada." dedi ve parmağını bu sefer sol göğsüne çevirdi. "Ve burada."
"Atakan." dedim çok sessiz. "Annem gibi olmak istemiyorum." Dudaklarım titremeye başladığında derin nefesini kulağıma üfledi. "Nare, sen annen gibi olamazsın. İstesen de olamazsın." Bakışlarımı ona dikip kaşlarımı kaldırdım. "Neden biliyor musun?" Hayır anlamında başımı salladım. "Çünkü sen babanın kızısın. Sen bütün zorluklara rağmen babanın ruhunu yaşatan tek insansın." Eli tekrar karnıma indi. "Bir zamanlar burada olan kişinin de ruhu sende. Babandan tek farkı," İşaret parmağını kendine çevirdi. "O ruhun yükünü tek başına üstlenmeyeceksin. Ben de seninle birlikte sırtlanacağım bu yükü. Babanın ruhunu taşırken yeterince yorulmuşken bir yükü daha sadece senin üstüne yıkamam. Gerekirse babanın yükünü de ben üstlenirim, seni de en tepemde taşırım. Sana layık olan bu Nare." Elinin tersiyle yaşlı yanağımı sildi.
"Bundan sonra bütün ağırlıkların benim. Sal çuvallarını aşağıya doğru, süzül yıldızlara. Yıldız ol, yıldızım ol."
Yanağıma tüy hafifliğinde bir öpücük kondurduğunda daha fazla ağlamaya başlamıştım. Dedikleri şeyler o kadar hoş, o kadar nahifti ki sanki gerçekten bulutların üstüne çıkmışım gibi hissetmiştim. Nasıl babamın o görüntülerini izlediğimi bilmediği halde sanki biliyormuş gibi böyle konuşabiliyordu? Bir kere daha kanaat getirdim, ömrüm Atakan'dı. Atakan bendim ve ben Atakan'dım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜLKÜ
Teen FictionHer şey vaktini bekler, Ne gül vaktinden erken açar, Ne güneş vaktinden erken doğar. Bekle! Senin olan, sana gelecektir. (MEVLANA) ☆ Ve benim, milletimin, bayrağımın şerefi de gayesi de vatandı. Büyük düşüncemiz vatandı. Bizi bizi yapan vatandı. Ye...