"Keyfimizden yalnızlığı seçmiyoruz. Ya seni öldürürler, ya da ruhunu"
*********
Okuldan izin almak zor olmadı. Yalnız, Müdür Bey bize bir hafta izin vermeye çok gönülsüz baktı. Babamla araları çok iyidir. İzin meselesini babama anlatmamasını, anlatırsa eğer, babamın durumu sorgulayacağını, ve eğer sorgulama işine girerse de aylık istişare toplantısında, okuldan memnun olmayan "bazı" velileri, toplantıdan hemen önce babama raporlayacağımı az buçuk ima ettim. Bu taktiği de bana, müdür arıza çıkarırsa diye Tuğba verdi. Ben hafif yollu ima edebildim, birazcık şaka yapar gibi. Fazlasını söylemeye cidden utanırım, cesaret edemem. Bizim kız olsa çoktan adamı dize getirir. Ağzı nasıl da laf yapmayı biliyor onun var ya.
Tuğba salı akşamı elinde büyük mavi bir dosyayla geldi. Planımız basit. Okul zamanı Ar-Ge binasında olacağız, sonra da okuldan gelmiş gibi evlere dağılacağız. Okuldan kaçıp sinemaya giden liseli ergen gibiyiz. Bugüne kadar ailemden gizli hiçbir iş çevirmedim ki ben. Vicdanen çok rahatsız hissediyorum.
Tuğba laptopu açıp USB'yi taktı. Açılan zipli dosyada yaptığı araştırmalar, oluşturduğu hipotezler, bulduğu çözüm yolları, gidiş dönüş planları, neler yok ki. Özellikle araştırma projesi olarak yazdığı yazı çok mantıklı geldi. USB'de bulunan dosyaların bir kısmını da çıktı alıp evrak haline getirmiş. Kabul etmemelerine imkân yok.
-Bu kadar fizik bilgin vardı da ne halt etmeye öğretmen oldun sen yahu?
-Türkiye şartları güzellik. Bizim zengin babamız yok, önümüzü açsın da şöyle bir yurtdışına kapağı atalım. Ay dur belki beni desteklerlerse adamlarla Amerika'da çalışma fırsatı bile bulabilirim. Off, çok iyi hazırlanmam lazım.
-Ya da ne anlatıyor bu değişikler diyip bizi kapı dışarı bile edebilirler. Bu kadar kısa zamanda böylesine detaylı bir çalışma nasıl yapabildin yahu? Neden yüksek lisans ya da doktora yapmadın?
-Akademik kariyer bana göre değil. Sevmiyorum saçmasapan bir danışman hocanın onca emeğime çöp muamelesi yaparak burun kıvırmasını. Sana üniversitede başıma gelen olayı anlatmış mıydım?
-Ne oldu?
-3. Sınıfta Araştırma dersi alırken literatür taraması bölümünden ödevimiz vardı. Partnerim olan arkadaşımla gece sabahlara kadar laboratuvarda ve kütüphanede çalıştık. Ortaya çok güzel bir literatür taraması çıktı. Ya da biz öyle sanıyorduk. Hoca ödevleri topladı ve 50 puan üzerinden değerlendirdi. Tüm sınıfın saçmasapan yaptığı ödeve, biz gecelerimizi harcadık, uykusuz kaldık ve karı bize 19 verdi.
-Aaa...
-Ya.
-Ne oldu sonra?
-Ne olacak. Ödevimi aldım ve 19'u görünce herkesin gözü önünde çantamı topladım. Ödevi kadına bakarak ikiye yırttım ve sınıfın ortasına saçtım kağıtları. Hiçbir şey söylemeden de çıktım gittim.
-Yuh. Eeee?
-Ertesi hafta beni yanına çağırdı ve konuştuk. Emeğime bu puanı vermesine nasıl sinirlendiğimi anlattım. O ise üstten üstten konuşup beni germeye devam etti. Yok formata uygun değilmiş, yok konumuz araştırma konusu olamazmış cart curt. E kadın, o zaman neden en alakasız ödeve bile 30 verdin? Haksızlığa uğradım. Derdi ödevim değildi, benim konuşmam ve davranışlarıma gıcık oluyordu. Sürekli derste atışıyorduk biz.
-Tamam da sen de sınıfta çok saygısızca davranmışsın.
-Belki sınıfta o hareketim saygısızca olabilirdi ama onun da bize düzgün geri dönüt vermesi lazımdı. Ben de dersini bırakıp, yaz okulunda başka bir hocadan aldım dersi. Ve AA ile geçtim.
-Evet, senle de yaz okulunda tanışmıştık. -Aynen öyle bitanem. Ama işte bir kez soğudum akademik işlerden. Bir daha da bunlarla uğraşmamaya yemin ettim.
-Vay be.
-Bizim meslek öyle bir meslek ki. Tek bir hareketin bile öğrencide travma bırakıp tüm hayatını etkileyebilir. Hangi kurumda görev yaptığının, karşındaki öğrencinin kaç yaşında olduğunun bir önemi yok. O sebepten, öğrencilere ne söylediğine, nasıl davrandığına hep dikkat etmek gerekiyor.
-Bu, gerçekten çok doğru. Kimi zaman, onlara karşı sabrım tükenecek gibi olduğunda, derin bir nefes alıp kendime bunu hatırlatıyorum. Geçenlerde, sınavda bir çocuğu sert bir dille uyardım. Yanındaki arkadaşına bakıyor gibi geldi. Çocuk bir anda bana sinirlenip, sınav kağıdını yere fırlatıp çıktı gitti sınıftan. Çok üzüldüm. Yardımcı personele sınavı devredip çocuğun peşinden gittim.
-Hiç anlatmadın bunu. Sonra?
-Halı sahada buldum onu. Tribünlere oturmuş, hırsla ağlıyordu. Yanına oturdum. Biraz konuştuk. Ben yanlış anlamışım aslında. Kafasını sağa sola çevirmiş sadece. O da aşırı tepki verdiğini kabul etti. Özür diledik. Tatlıya bağlayıp geri döndük.
-Açıkçası ben o kadar uğraşmazdım sanırım ya. Gereksiz tepki veriyor bazen ergenler. Ama gene de çocuğun gönlünü alman çok güzel bir şey.
-Evet, öteki türlü vicdan azabı çekerdim.
-Doğru. Haydi bakalım, biraz daha inceleyip yatalım. Yarın büyük gün. Kendimizi göstermeliyiz.
-Tamam tatlım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN ZAMANSIZ YOLCULUĞU ❤️
General Fiction1 #zamanyolculuğu Siyah beyaz fotoğraf... Salim... Kamyon... Bu fotoğraftaki adamı bulmak için, ne çabalar harcadım. Bu fotoğraftaki adama aşık oldum. Bu fotoğraf yüzünden kendimi riske attım. Bu fotoğraf yüzünden zaman yolculuğu yaptım. Bugün bur...