Hemen kahve yapmaya koyuldum. Kim ne içiyor bilmiyorum. Orta yapıp geçeceğim. Sormadılar ki.
İçerden bir ses duydum.
-Gençler, birbirlerini görüp beğenmişler. Bize de büyükler olarak, hayırlı olsun demek düşer.
Allah. Verdiler. Verdiler Salim'ime beni.
İçeri baktım çaktırmadan. Yüzler gülmeye başlamış. Hüseyin hoca hariç. Kafasını tüm ciddiyetiyle sallıyor. "Felaket getireceksiniz hepimize" demişti. Hâlâ aynı fikirde, biliyorum.
Fincanlara kahveyi döktüm. Sütü ısıtıp çikolatayla karıştırıverdim. Mükemmel bir şey oldu. Hiç ayırt edilmiyor kahveden. Birden Necati içeri girdi.
-Öğretmenim. Bir bardak su alabilir miyim?
-Tabiki akıllı oğlum benim.Hemen sürahiden bir su alıp Necati'ye verdim. Su da götürmek lazım kahvenin yanında. Ay durun elim ayağıma dolaşıyor.
Necati bana baktı. Gülümsedi.
-Teşekkür ederim öğretmenim.
-Afiyet olsun canım oğlum.
-Öğretmenim, biliyor musun, abim Rafet öğretmeni pazarda dövdü.Hayır, hayır. Şaka mı bu? Eyvaaah. Koca Şaplak bu yüzden işte çıldırıyor. Ben nasıl anlamadım bunu. Ama Salim mektupta yazmadı. Niye yazsın yediği haltı? Ya da mektuptan sonra yaptı bu işi. E kulağıma gelince ne diyeceğimi hesap etmiyor mu bu deli ya? Allah seni ne yapmasın be adam. İçerde boncuk boncuk terleyip utançtan kızaran süt dökmüş kedi pazarı birbirine katmış demek. Öffff...
-Şşşşş. Hadi içeri bakalım.
Allah kahretsin ya. Sinir oldum. Kahveleri götürmem lazım. Heyecanlanmıyoruz. Sakin oluyoruz. Çikolatalı sütü ayırmam lazım. Salim'im içecek onu.
İçeri elimde tepsi ile gittim. Herkes biraz rahatlamış gibi. Önce Elmacı Ömer ve annesi, sonra babam, sonra Hüseyin hoca, sonra amcalarım.
İçeri gittim geri. Herkes bir tık şaşırdı. E ne yapayım, yiğidime hazırladığım mükemmel karışımı Koca Şaplak alır benim şansıma yani. Salim'in fincanını ayrı koyup geldim.
Göz göze geldik. Bir fincana bir bana baktı. "Bu ne böyle" dercesine bakıyor fincana. Kahve diye getirdiğim şeyde bir tuhaflık olduğunu sezdi. Acaba içmeye korkacak mı? Merak ettim şimdi.
Gülümsedim hafifçe. O da bana gülümsedi. Göğsüme kaydı gözleri bir anda. Hafifçe bir kaşları çatıldı. Elbisemi beğenmedi mi ya? Neden?
Fincanı aldı. Sinirlendi galiba. Allah Allah aşırı bir göğüs dekoltem yok ki. Sadece yaka açıklığım var. Ona da bir şey demezsin be adam. Boyunu da uzatmışım elbisenin. E daha ne?
Hemen içeri gidip gözetlemem lazım.
Salim kafayı bir sağa sola çevirdi. Fincana baktı. İçmiyor. Diğerleri kahveleri bitirip havadan sudan konuşmaya başlamışlardı bile. Elmacı Ömer maşallah siyasete girdi. Yuh.
Ne kültür farkı ya? Siyaset ve futbol dedin mi tüm erkekler tek seviyede buluşuyor zaten. Ama bu elmacı gerçekten de kendini çok üst düzey bir insanmış gibi göstermeye çalışıyor, işte o biraz yapay duruyor. Bizim doktorlar ise aşırı relax.
Salim'in bir eli dizinde. Dizini çok hafifçe belli belirsiz sıktı. Fincana baktı. Dizini gene çok hafif sallıyor. Aşırı stres oldu ve sinirlendi. Kimse farkında değil. Ama ben farkındayım.
Bir anda fincanı eline alıp bir dikişte bitirdi. Gözleri büyüdü. Tuz beklerken çikolatalı süt gelmesi şoka soktu adamı. Bana baktı. Mutfak kapısının hemen köşesindeyim. Yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yayıldı. Siniri geçti. Ben de güldüm. Fehmi Bey bir Salim'e bir mutfağa doğru baktı. O da hafifçe gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN ZAMANSIZ YOLCULUĞU ❤️
Ficțiune generală1 #zamanyolculuğu Siyah beyaz fotoğraf... Salim... Kamyon... Bu fotoğraftaki adamı bulmak için, ne çabalar harcadım. Bu fotoğraftaki adama aşık oldum. Bu fotoğraf yüzünden kendimi riske attım. Bu fotoğraf yüzünden zaman yolculuğu yaptım. Bugün bur...