B PLANI IV

94 11 0
                                    

                                                  Eski Bir Sır, Yeni Bir Aşk


Özgür, Güneş'i tüm itirazlarına rağmen evine bırakmış, sonra da kendi evine dönmüştü. Biraz daha konuşmuşlardı Güneş'in yaşadığı panik ve kaygıları üzerine. Onun ümidine inanma kararı vermişti ama biliyordu ki içi rahatlamış değildi. Hatta Fuat'ı çok beğense de içi rahat değildi. Güneş'in yanlış bir karar vermekte olduğu düşüncesini aklından atamıyordu. Aşktan vazgeçmiş, huzurlu bir mutluluk ümidine bırakmıştı kendisini.

"Yürümezse boşanır en fazla. Dünyanın sonu değil ya." diye düşünmeye çabalıyor ama onu uzun vadede daha yaralayabilecek bir evlilik fiyaskosu ile aşkla birlikte hayata dair ümitlerinin de adamakıllı tükenmesinden, o cıvıl cıvıl kadının adım başı denk geldiği asık suratlı insanlara dönüşmesinden korkuyordu. Oysa ne güzeldi bu cıvıltılı Güneş. Bahar sabahı kadar güzeldi. O cıvıltılı kadını kaybederse kendisi de cıvıltısını kaybederdi herhalde. Çocukluğundan beri gülmek, Güneş'le gülmekti, neşe Güneş'le neşeydi. Bir şeye canı sıkılsa, Güneş'in bütün yüzünü kaplayan, o adı gibi aydınlık gülüşünü görünce içi bahar sabahı gibi aydınlanırdı. O gülüşün yok olduğunu düşünmeye bile katlanamıyordu.

Dizüstü bilgisayarı, bir fincan kafeinsiz ve sütlü kahve ve telefonu ile teras katı dairesinin balkonuna çıktığında üzerinde pijamaları ile bir de hırka vardı. Hava soğuk sayılmazdı ama biraz serindi. Çok düzenli bir uykusu olmadığından ve yediklerine de pek dikkat etmediğinden olacak, kolayca hasta olmaya eğilimliydi; o yüzden tedbirli olma alışkanlığı edinmişti.

Elindekileri masaya bıraktıktan sonra balkonu üç yandan çevreleyen parmaklıkların önüne dek yürüyüp bir süre kentin ışıklarını, gece göğündeki aya eşlik eden tek tük yıldızları izledi.

Bu balkonun iki yanında kendi elleriyle inşa ettiği iki beton tarh vardı. Bunların ikisinde de sadece güller dikiliydi. Kimi yediveren, kimi bahar, yaz ya da güz günlerini renk ve kokularıyla zenginleştiren, sezon içinde açan güller... Bir sarmaşık gülü de teras pencere ve kapısının üzerinden, bir tarhtan diğer tarha dek ulaşmıştı. Özgür'ün en sevdiği buydu. Kırmızının çok koyu bir tonu ve beyazla alacalanan çiçekler açar, kokusu baş döndürürdü.

Sekiz yıldır yaşadığı apartmanın yönetmeliği balkon parmaklıklarına asılı saksıları yasakladığı için, eski apartmanından getirdiği farklı renklerdeki sardunyalarını iki büyük saksıya aktarmış, bu saksıları parmaklıkların önüne, tarhların hemen yanına yerleştirmişti. Yıllardır özenden öte, sevgiyle bakılan bu sardunyalar, çiçek yüklü dallarıyla saksılarından taşar gibiydiler.

Şimdi, kimilerine göre çok sıradan olan ama Özgür'ün son derece özgün bulup çok sevdiği sardunya kokusunu içine çekerek geceyi izlerken bir sesin;

"Öyle yalnızım ki." diye fısıldadığını duydu; iç sesiydi. Bir başka ses ise Darülaceze'de ölecek olmasından söz ediyordu. Gözlerinin önünde dört bir yöne yayılan binlerce binanın içinde yüz binlerce insan vardı. Kimisi ailesiydi, dostuydu, bazıları ile arada sevgili oluyordu... ama yalnızdı.

"Çok yalnızım."

Bu yalnızlık düşüncesi arada bir gelip giderdi kendisine. Bir süredir daha çok düşünür olmuştu üzerinde. Özellikle de şu blogger'in yazılarını takip etme alışkanlığı edineli beri. O kadının aşk çırpınmalarını, iç hesaplaşmalarını okurken başlarda sadece dilinden, üslubundan, mizahı yanından ne kadar keyif aldığını düşünüyordu. Oysa zamanla, onun tahlillerini okudukça kendini bulmaya başlamıştı kadının yazdıklarında. Bu kadınla kendisini derinden etkileyen bir yakınlık kurduğunu hissediyordu.

B PLANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin