B PLANI XXXII

49 7 2
                                    

                                           Yolum Seninle


Bütün gününü ne yapabileceğini düşünmekle geçirdi. "Başka hiçbir yol bulamazsam, bütün riskleri göze alıp ona açık açık duygularımı söyleyebilir miyim?" diye düşündü birkaç kez. Ne kaybedecekti? Güneş'in dostluğunu mu? Evlilik ve çocuklar kadının zamanının ciddi bir bölümünü aldıktan sonra o dostluğa ne kadar zamanı kalacaktı ki zaten? Hem, kendisini reddecek olsa da sırtını dönmezdi Güneş. Belki çok şaşırırdı, bocalardı ama vazgeçmezdi yine de dostluklarından. Yani, duygularını açsa da açmasa da Güneş'le eskisi gibi olamayacaklardı bu evlilikten sonra. Risk korktuğu kadar büyük bir risk değildi.

Peki, bunu nasıl ve nerede yapacaktı? Belki onun evine giderdi. Ya da kendi evine davet ederdi. Dışarıda yenecek bir akşam yemeği sırasında da konuşabilirdi. Hayır, barda olmazdı; kesinlikle olmazdı! En doğru yer Güneş'in eviydi. En güzel anılarını paylaştıkları yer. Belki verandada, kahvelerini içerlerken. Ah, yeterince zaman olsaydı da şu çardağı bitirebilseydi! "Açılış kahvesini birlikte içeriz." demişti Güneş. O kahveyi içerlerken söylemek ne güzel olurdu. "Bu çardakta ölene dek yanında oturmak istiyorum, Güneş." demek...

Duygularını nerede, nasıl açacağının hesabını yaparak bitirdiği günün akşamında, ne duygularını nasıl açacağına, ne de bunu nasıl bir ortamda yapması gerektiğine karar verebilmiş değildi. Karar veremediği gibi, kendisini cesur ve ümitli olmak için ne denli teşvik ediyor olursa olsun, korku hala en güçlü duyguydu. Saatlerdir savaşma kararlılığı ve korku arasında savrulup durmaktan bitkin ve perişandı. Saat ikiye dek programı vardı ve daha başlamadığı bu programı nasıl götürebileceğini bilmiyordu.

Bir sığınma ihtiyacı içinde, zaten sohbetlerine katılmakta güçlük çektiği arkadaşlarından ayrılıp bir köşeye sığınarak, artık özlemesi için ondan ayrı geçen bir saniyenin bile yeterli hale geldiği Güneş'e mesaj attı.

"Gelinliğinin içinde çok güzeldin. Ama ben senin Pervin Sultan'ın gelinliğini giyeceğini sanıyordum. Yıllardır bunu hayal ediyordun."

Güneş telefonundan yükselen uyarı sesini, kanepesinde yayılmış film izlerken duydu.

Zehirli bir sarhoşluk hali ve sessizlik içinde annesiyle Meliha'yı evlerine bıraktıktan sonra kendi evine dönmüştü. Özgür'ü görmenin yarattığı aşırı sevinçle, Cumartesi gününün bir anda apaydınlık olmuş olması gerçekliğiyle halleşemiyordu bir türlü. Korkularıyla baş etmeyi başarsa, bu kez hevesler yüreğini zorluyordu. Acıları kabullenme kararlılığına tutunsa, olmadık bir sevinç yüreğinin deli gibi çarpmasına neden oluyordu. Ne duygularını kontrol edebiliyordu, ne de arada bir de olsa aklı başında şeyler söyleyen zihnini. Aşk bir sel suyuydu; karşısında duramıyordu.

Ne bara gidip Özgür'ü görmeye cesaret edebilmişti, ne de Fuat'a gitmek gelmişti içinden. Hazırladığı sandvicin ancak yarısını geçirebilmişti boğazından. Uzun süre kıpırtısız bir biçimde verandada oturmuş, kahvesini de fincanda soğutmuştu. "Ne yapacağım?" sorusu beynine batan bir çivi gibi kendisini hatırlatıp durmuştu.

Sonra birdenbire Sevmek Zamanı* filmini anımsamıştı. On altı yaşındaydı filmi ilk kez gördüğünde. Özgür'ün önerisiyle, onunla birlikte izlemişti. İkinci kez izlediklerinde yirmi iki yaşındaydılar ve Özgür o akşam, "Her yıl bir kere birlikte izleyelim mi? Rutinimiz olsun." önerisiyle gelince, Güneş hevesle kabul etmişti. On üç yıldır bu anlaşmaya riayet ediyorlardı. En son Ağustos ayında izlemişlerdi; Özgür'ün doğum gününden birkaç gün sonra.

B PLANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin