B PLANI XXXIII

67 7 6
                                    

                                                  Kayıp Yüzük

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

                                                  Kayıp Yüzük


Özgür, fazlasıyla bitkin hissediyordu evine döndüğünde. Pervin Sultan'a bir merhaba yolladıktan sonra, kendisini giysileriyle birlikte, örtüyü açma gereği bile duymadan, düşer gibi yatağa bırakmış, bir bayılma halinde uykuya dalmıştı.

Sertçe camları döven sağanağın sesine uyandığında sekizi biraz geçiyordu ve gün ışıdığı halde, havaya alacakaranlığın yarı aydınlığı hakimdi. Bir sersemlik içinde, yağmurun dövmekte olduğu pencereye baktı. 

"Hava raporuna güvenilir mi?"

Yanaklarını havayla doldurup üflerken doğrulup oturdu; saçlarını sıvazladı. Yağmurun hiç olmazsa yarına dek sürmemesini umdu. Yağmurdan asla şikayet etmezdi ama şimdi hiç zamanı değildi. Pazartesi sabahı erkenden Cihat'a uğrayacak, detayları konuşacaklardı; öğleden sonra da çardağın betonu atılır diye umuyordu. 

Tuvalete gidip idrarının baskısından kurtuldu. Mutfağa geçerken dün öğleden beri bir şey yemediğini anımsadı; midesinde hem gurultu, hem de dönme vardı. Oysa bir şey yemek değil, hemen bir fincan kahve içmek ihtiyacındaydı. Kahve makinasını hazırlayıp iştahsızca, kendisini zorlayarak, çabucak yaptığı sandviçten birkaç parça yedi; yarıdan fazlasını tabakta bıraktı . Bir fincanda kahvesiyle salona geçerken Pervin Sultan adamı bir miyavlamayla selamladı.

-Sana da günaydın, dedi Özgür hafif bir tebessümle.

Fincanı salondaki sehpanın üzerine bırakıp yatak odasına geçti; dolaptan hırkasını alıp üzerine geçirdi. Salona geri dönüp fincanını aldı; veranda kapısını açarken, Pervin Sultan hevesle arkasından geldi ama yağmurla sırılsıklam olmuş veranda zeminini görünce durdu. Kapıdan çıkmakta olan adama;

-Sen de çıkma, dercesine uzun uzun miyavladı.

Özgür hayvana şöyle bir bakıp gülümsedi.

-Sonuçta kedi kedidir, diye şakalaştı. "En eksantriği bile olsa. Ha, Pervin Sultan?"

Hayvan sessizce ve kararlı bir biçimde kapının önünde dikildi. Özgür kapıyı arkasından örtüp ıslak zeminde kaymamak için dikkatli adımlarla masaya gitti. Fincanı bıraktı önce, sonra ağır ağır sandalyesine oturdu. Bununla hafifçe ürperdi. Sandalyenin soğuk ahşabı etine batmıştı. Hırkasını göğsünde çaprazlayıp ellerini koltuk altlarına birer yumruk halinde gömerek oturdu bir süre; şiddetli sağanağın puslu, gri göğe çizdiği ıslak çizgileri izledi. Kalın ve hızla ilerleyen bu çizgilerin ardından kenti seçmek güçtü. Bu aceleci çizgiler, düştükleri her yerde hatırı sayılır bir şamata koparıyorlardı.

"Mükemmel bir sabah!" diye düşündü Özgür, yarınki projeyle ilgili kaygılarına rağmen; yağmuru çok severdi.

Böyle sabahların tadını çıkarmak için, taşındığında, biraz masrafı göze alıp verandasının üzerine ahşap bir saçak yapmıştı. Bu saçağın üzerine yerleştirdiği, şu geçirmez, kalın kanvas tenteyi yazları hem kendisi, hem de çiçekleri güneşin tadını çıkarabilsinler diye acar, sonbahar yağmurları başladığında kapatırdı. Birkaç haftadır kapalı olan kanvasın altında, eğimle yağan yağmur, verandaya yolunu bulmuş, zemin tamamen ıslanırken, sardunyaları da suya doymuşlardı. Hayatın ta kendisi olan sıvı, verandanın taş zemininde, göğü öbek öbek dolduran gri bulutları yanısıtıyordu.

B PLANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin