Yeni gün doğarken odayı dolduran günışığı dalga halinde düğüm olan iki bedenin üzerine yayıldı. Birbirine karışan bacaklar örtünün altında kaybolurken Jessie'nin sırtı Adrian'ın göğsündeydi. Yüzlerinde huzurlu bir tebessüm vardı. Adrian yüzünü kadının mis kokulu saçlarına gömmüş uyuyordu. İlk uyanan Jessie oldu. Gözlerini birkaç sefer kırpıştırdı. Başını eğerek aşağıya baktı, kendini güçlü kollar tarafından sarmalanmış halde buldu. Güldü, gördükleri hoşuna gitti.
“Kıpırdanmayı kes, uyumayı dene! Henüz uyanmak için çok erken.” Gelen boğuk sesle gözleri kocaman oldu. Adrian uyanıktı! Üstelik biraz önceki tutuşundan daha sıkı bir şekilde sarılıp kendine çekiyordu.
Jessie karmaşık hisediyordu kendini. Bir yanı içinde bulundukları durumdan memnunken bir diğer yanı hissizdi. Yaşadıklarını sorguluyor, hislerini çözmeye uğraşıyor, bastırmak zorunda kaldığı duyguları boğazında düğümleniyordu.
“Uyandın mı sen?” diye sordu Jessie sakin olduğunu düşündüğü bir sesle. Adamın yumuşak gülüşü kulağının dibinde ahenkle yankılanırken yutkundu. Belini saran güçlü kollar gevşeyip geri çekilirken iç çekti. Adrian, ani bir hamleyle kadını yüz yüze gelecek şekilde çevirip yalandan kaşlarını çattı. Uykusu kaybolan canlı gözleri kadının şaşkın bakan gözlerine kenetlendi.
“Birinin sana rahat durmanın ne demek olduğunu öğretmesi gerekiyor,” diyerek sataşan adamın yaklaşan dudaklarına bakarken kalbinin ritmi şaştı. Oyunbaz bir gülüşle Adrian burnunu kadının burnuna sürttü. İçini çeken Jessie küçük bir çocuk gibi kaşlarını çattı.
“İçimdeki sese kulak vermeyeceğim,” dedi Jessie, gözlerinde beliren pırıltılarla dudakları muziplikle kıvrıldı. Adam başını yana yatırıp güldü.
“O sesin ne dediğini merak etmiyor değilim.”
“Seni tekmelemem gerektiğini söylüyor ama onu dinlemeyeceğim.” Dişlerini sergileyen koca bir gülüş hediye etti adama. Adrian ise gözlerini kısıp tehlikeli bakışlarla onu süzerken gizem kattığı sesine ciddi bir tonla konuşmaya başladı.
“Daha iyi bir seçenek sunabilir miyim?”
Adrian’ın üzerinden çekilip yanına uzanmasıyla Jessie doğruldu. Kalbi değişik ritimler tuttururken adamın oyununa ayak uydurdu. Havalı bir edayla saçlarını geriye savurarak bağdaş kurup oturdu. Başını yana yatırdı, bir süre inceledikten sonra Adrian'ın gözlerinin içine baktı. Gülmek için kıpırdanan dudakları düz bir çizgi halini aldı. Adrian ise tek dirseğini yatağa dayayıp ona doğru yan döndü. Kadının dudaklarından dökülecek kelimeleri merakla beklemeye koyuldu.
Jessie dudaklarını yalarken “Ciddi bir konuşma gerçekleşmeyecek değil mi şu anda?” dedi. Adrian dudaklarını büzüp başını eğdi. Sabahın sekizinde uykularından kalkmış yatakta otururken ne yaşayacaklarını merak ediyordu. Jessie’nin duruşundan yaydığı enerjiden etkilenen Adrian gerçek anlamda boyun eğdi. Jessie gözlerini kıstı, sorgu memuru izlemini verse de umursamadı. Adrian'ın neler düşündüğünü bilmek, onu daha yakından tanıyıp inebildiği kadar derinlerine inmek istiyordu.
En azından oynadıkları oyun bitene kadar!“O zaman ben sana kahvaltı hazırlayayım.” Adrian Jessie’nin sözlerinden sonra kocaman gülümsedi. Kollarını uzatıp kadını kendine çekerken huzurlu ve mutluydu, sonrasında sıkıca sardı. Jessie iç çekip Adrian'ın göğsüne sokulurken mırıldanmaya devam etti. “Tamam, pek becerikli sayılmam ama güzel kahvaltı hazırlarım!”
Jessie gülümserken, Adrian uzanıp burnunun ucundan öptü. “Aslında dışarı çıkabiliriz.”
“Niye ben seni zehirler miyim?” suratını asan Jessie küskünce kollarını göğsünde birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acemi Hırsız
RomanceRomantizm'de #45 ••• Jessie Moon için hayatta en önem verdiği varlık, büyükannesi Mia'dır. Hastalığın pençelerine takılan yaşlı kadını hayatta tutmak için elinden gelenler ise kısıtlıdır.. Kurtuluş bileti tek bir şeye bağlıdır. O d...