28. Bölüm | Güncellendi

11.8K 440 50
                                    

Yaslandığı soğuk duvara sadece bedenini değil tüm dertlerini de yüklemek isterdi. Bacakları onu taşımakta güçlük çekiyor, yer ayağından yavaşça kayıyordu. Düşünmekten kendini alamıyordu. Kafasını meşgul eden birçok soru vardı. Hiçbirine verecek doğru bir yanıtı yoktu.

Başına gelen bütün dertleri yaşayan kendisi olmak zorunda mıydı? Her seferinde kaybeden kendi mi olmalıydı? Babası onu doğmadan önce terk edip giderken, annesinin ölmesi mi gerekirdi? En önemlisi, neden büyükannesini kaybetmeye bu kadar yakındı?

Yanaklarından süzülen yaşlara bir yenisini göz kapaklarını kapatarak ekledi. Yerde oturuyordu şimdi, bacaklarını sola doğru kıvırıp kendine doğru çekti. Kuruyan dudaklarını yalarken başı öne düştü.

Hayat çok zalimdi; ailesinin o doğmadan önce parçalanması, doğmasıyla birlikte annesini kaybetmesi acımasızlıktı.

Ufak bir kızken Dünya'nın adaletsizliğine anlam veremezdi. Gittiği okulda arkadaşlarının ballandırarak babalarına olan sevgilerini ifade ediş şekillerini izler, az ilerisinde kıkırdayan yaşıtlarının annelerinin aldığı ayakkabıları anlatmalarını sessizce dinler, kendi şanssızlığına hüzünlenirdi.

Jessie her seferinde bir kenarda oturur kendi ailesinin hayalini kurardı. Hatırlayamadığı annesinin yüzünü hayalinde canlandırmaya çalışır, babasının güvenli kollarında sarmalanmış bir Jessie düşünürdü. Yine o tekrarlanan günlerin birinde Jessie, okulun bahçesinde, elinde boyanmaktan yıpranmış boyama kitabı oturduğu yerde kendi dünyasına gömülmüşken okulun en yaramaz çocuğu oynadığı çamurlu topuyla gelip rahatsız etmişti. Yaramaz bir sırıtışla elindeki kirli topunu kızın üzerine atıp büyükannesinin aldığı beyaz elbisesini ve boyama kitabını çamur içinde bırakmıştı saniyesinde.

Canının acısından çok boş sayfaya çizdiği anne ve baba figürünün çamur olmasına iç çekerek ağlamıştı. Tam o anda pusların içinden çıkan kara gözlü çocuk Jessie'nin kahramanı olmuştu. Jake belalı çocuğu eline alıp döverken ne burnunun kanamasına ne de çocuğun kolunun kırılmasına aldırmıştı.

Kaybettiği kardeşine tıpa tıp benzeyen bu sarı saçlı kızı kurtarmak tek isteğiydi.

Jake kahraman olurken annesinin azarlarına kulağını tıkamış, okul müdürünün sayısız şikâyetlerinden bıkmış şekilde birkaç gün geçirmişti. Sonunda ise Jessie ile arkadaş olurken temeli sağlam, yerinin sarsılamayacağı bir dostluğa adım atmışlardı. Ufacık boyları kocaman yürekleriyle sıkıca kenetlenmişlerdi birbirlerine.

O gün üzerindeki çamurlu beyaz elbisesi içinde dağılmış güneşi küstürecek sarı saçları, ormanları içine hapseden gözlerindeki kırılgan bakışları ve kızarmış yanaklarıyla kalbine ansızın sızmıştı. Yanaklarının kızarıklığını elmaya benzetirken en sevdiği turta ile özdeştirmişti kızı. Ağlayan kızı kollarına alarak teselli ederken ilk o zaman  ‘turtam’ diye seslenmişti. Ve sonrasında onlara özel bir söylem olmuştu. Okuldan uzaklaştırma cezası almaları arkadaşlıklarını pekiştirmişti.

Gün geçtikçe daha yakınlaşmış her bir yaşta vazgeçilmez olmuşlardı birbirlerine. Sonraki senelerde okul çıkışı karıştıkları bir kavgada ikizler dâhil olmuştu hayatlarına. Lise bitiminde altı kişilik sağlam bir grup olup çıkmışlardı.

Aralarında oluşan bağ kopmayacak kadar sağlamlaşmıştı her geçen gün. Kendi dertlerini paylaşırken en ufak bir sıkıntıyı hep birlikte tek yürek olarak gelmişlerdi üstesinden. Kızlara sarkanları pataklarken bile görev dağılımına büyük bir titizlikle dikkat ediyorlardı.

Günler mutlu bir şekilde ilerlerken Jessie'nin yirmi dördüncü yaş gününde kararmıştı Dünya. Hayattaki tek limanı bilmedikleri bir hastalığın pençesine yakalanmıştı. Yaşlı kadının halsiz davranışları gözünden kaçmamasına rağmen ikna edip hastaneye gidememişlerdi. Ne kadar dil döktüyse büyükannesi asla sözünden döndürememişlerdi. Beyninde sorun vardı ve ne kadar zararsız görünse de Doktor Daniel bir an önce ameliyat olması gerektiğini söylemişti.

Acemi HırsızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin