Adrian son zamanlarda yaşadığı onca şeyi düşünüyordu. Evine hırsızlık için giren bir kadını hayatının merkezine koyduğunu, onun için önemli adımlar attığını düşünüyordu. Ve düşünmeye devam ederken de yaptıklarından dolayı pişman değildi. Jessie'yi artık tanıyordu. Yaptığı şey doğru değildi elbette, hakkı olmayana el uzatmak kötü bir şeydi. Eğer mecbur kalmasaydı böyle bir işe bulaşmaz başına iş açmazdı. Hırsızlık yerine alternatif bir yol bulup yönelseydi ne olurdu, düşünmek bile istemiyordu. Bu fikirler aklına her gelişinde kalbine batan acılar kör bir bıçak olup içini oyuyordu. Sivri dilli başının belası,Acemi Hırsız'ını başkalarının insafına kalmış şekilde düşünemiyordu. Homurtusunu bastıramadı. Rüzgârın dağıttığı saçlarını sabit tutmaya çalışan Jessie'nin dikkatini üstüne çekti.
"Ne o, hoşuna gitmeyen ne oldu da homurdanmaya başladın?" diye sataştı Jessie. Adrian başını iki yana gülerek salladı. Derin bir nefes aldı, uzanıp Jessie'nin sabit tutmaya çalıştığı saçlarını dağıttı.
"Seninle ben ne yapacağım?"
"Bilmem," derken Jessie omzunu boşvermişlikle silkeledi. "Belki de sağ bileğime kelepçenin tekini takıp diğerini kendi sol bileğine takarsın."
Adrian başını geriye çekerek kahkaha attı. "Ömür boyu benimlesin o zaman."
Jessie buna cevap vermedi. Gülen gözlerle baktığı adama, söylenenlerin gerçek olmasını içten bir dua ile eşlik etti.
Sahil kalabalık değildi.
İnsanlar küçük gruplar halinde kendi hallerinde kendilerine seçtikleri yerlere oturup sohbetler ediyordu. Kimi sevdiğini kolları arasına alıp ikili hayallere dalarken, kimi ise arkadaşlarıyla vakit geçiriyordu. Jake dakikalar sonrasında elinde bir gitarla çıkıp geldi. Tek kelime etmeden Jessie'nin yanından geçerek Elena'yı çağırdı. Uzanıp kollarının arasına giren sevgilisine sıkıca sarıldı.
"Al bakalım," dedi neşeli bir sesle Jake. Gülümseyen dudaklarında ustaca gizlenmiş bir muziplik vardı. Onun bakışından duruşuna her ince ayrıntıyı anlayan Elena, sevgilisinin haylaz haline gözlerini devirdi. Jake elindeki gitarı adama doğru uzattı. "Gitar çalmak becerilerin arasında var mı?"
Adrian gelen sataşmaya gözlerinin içine kadar güldü. Ceketini çıkarıp hırsızına uzattı. Bacaklarını çaprazlayarak otururken gitarı kucakladı. Kendini ele vermez bakışları kadının yeşil gözlerinin içine odaklıydı. Dinlemekten keyif aldığı 30 Seconds To Mars'ın The Kill şarkısını söylemeye başladı.
'-Ya savaşmayı istiyorsam
-Hayatımın geri kalanı için yalvararak'
Gitarın telleri üzerinde gezinen parmakları başta sakin bir tempoyla ilerlerken, gittikçe daha hızlandı. Boğuk çıkan sesiyle harmanlanan kelimeler ruhundakileri saçarcasına dudaklarından dökülüyordu.
'-Ne yapardın
-Daha fazlasını istediğini söyledin'
Adrian'ın sesi inanılmazdı. Jessie, uzanıp kalbine dokunan bir şeylerin varlığını hissetti. Ve adamın seçimine karşı kalbi kanatlanıp uçtu. En sevdiği grubun, en sevdiği şarkıyı gözlerinin içine bakarak söyleyen Adrian başını döndürüyordu. Yutkundu. Ağzının içinde tonlarca kum varmış gibi kuru hissediyordu. Boğazı daralıyor, yutkunma isteği artıyordu. Gözlerini kırpmadan kalbine dokunan adamı dinlemeye devam etti.
'-Ne bekliyorsun
-Senden kaçmıyorum'
Adrian'ı karıştıran, zihnini esir alan birçok düşünce vardı. Tam olarak kendini soyutlayamıyordu. Kendi ailesi ile sorunları bir yana hırsızının ailesi tarafından benimsenmiş olması kafasını karıştırıyordu. Onlar iyi insanlardı, hayat şartlarının farklı olması ve yaptıkları şeylerin yanlışlığı kalplerini karartmamıştı. Onları... Sevmişti de! Her ne şekilde bir araya gelmiş olsalarda hayatlarının kopmayacağını düşündü ve en büyük korkusu haline gelen de Jessie'nin bir gün çıkıp 'oyun bitti' diyerek gitmesiydi. İçini bir huzursuzluk kapladı, sesi titredi. Jessie'nin derin bir iç çekip başını iki yana sallamasına gülümsedi. Tanrım! Jessie'yi gerçekten önemsiyordu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acemi Hırsız
RomanceRomantizm'de #45 ••• Jessie Moon için hayatta en önem verdiği varlık, büyükannesi Mia'dır. Hastalığın pençelerine takılan yaşlı kadını hayatta tutmak için elinden gelenler ise kısıtlıdır.. Kurtuluş bileti tek bir şeye bağlıdır. O d...