10. 🥀 Kim Benim Katilim?

57 17 49
                                    

🥀Part 2 : Stars And Raindrops🥀

Başım çatlıyordu sanırım. Acıdan ölünebiliyor muydu? İçmek eğlenceli olsa da bir sonraki sabah maalesef berbat oluyordu. Sırtımı dikleştirmeye çalışarak hafifçe vücudumu esnettim. Chan, hala karşı koltuğumda mışıl mışıl uyuyordu. Akşam en son masaya başımı koyup yüzünü izlediğimi hatırlıyordum. Masada sızdığımdan bütün bedenim başımın ağrısına eşlik eder bir şekilde ağrıyordu. Mutfak çekmecemde duran ağrı kesicilerden birini içtikten sonra kendimi doğruca duşa atmıştım. Sıcak bir duşla kaskatı kesilen bedenimin açılmasını umdum. Hazırlığım bittikten sonra hızlıca salonu toplamıştım. Chan birkaç kez koltukta mırıldanıp dönse de uyanmamıştı. En azından birimiz uyumaya devam edebileceği için keyfim yerindeydi.

Telefonumdan saati kontrol ettim. Henüz yeni ona geliyordu. Bakışlarım salonda üzerine örttüğüm battaniyenin altında sadece sarı saçları gözüken bedene kaydı. Güneş ışığı rahatsız etmiş olmalıydı. Uyandığında içebilmesi için bir ağrı kesici ve bir bardak suyu yanına bıraktım. Yanlarına da yine Chan'la dalga geçtiğim kısa bir not iliştirmiştim. Bir süre sessizce başında bekleyip belki yüzünü açar diye umdum ama pek niyeti yok gibiydi. Eğilip sarı tutamlarına nazik bir öpücük kondurduktan sonra evden çıkmıştım. Maskemi yüzüme takıp şirkete kadar yürümeye karar verdim. Temiz hava baş ağrıma, yürümek de tutulan vücuduma iyi gelecekti. Yolda yürürken beni tanıyan bir sürü hayran olmuştu. Resmimi çekenler olduğunu fark ediyordum. Bazısı da sadece gülümseyerek selam veriyordu. Fiziksel halimi düşünmezsek, psikolojik olarak baya iyi hissediyordum. Bu da çevreme net bir şekilde yansıyordu. Şirketin kapısından girerken herkese neşeli bir şekilde selam vermiştim. Bugün genel provalarım, şarkı kontrollerim falan olacaktı. Çok yoğun olmadığımdan ilk önceliğim küçük sincabımı bulup onunla kahve içmekti. Cebimdeki telefonun titremesi de belli ki sincabıma ulaşmamı kolaylaştıracaktı.

''Merhaba, Jiss.''

''Ooo... sesin çok iyi geliyor. Sanırım ağlayacağım.''

''Off... drama bağlama hemen. Hem neredesin sen? Ben şirketteyim, hadi kahve içelim.''

''Şirketin kafesine geç. Ben de Jeongin'i alıp geliyorum.''

''Tamamdır.''

Jisung'u şirkete girmeden önce aramadığım için küçük bir pişmanlık yaşasam da mecburen geri dönüp şirketten çıkmıştım. İkisinin de hangi kahveleri içtiğini bildiğimden siparişini verip beklemeye başladım. Kahveleri masaya koyarken cebimdeki telefon çalmaya başlamıştı. Chan erken uyanmış olmalıydı. Kahveleri dökmeden masaya koyup hızlıca telefonumu elime aldım. Ekrandaki ismi görmek sakince sandalyeme oturmama sebep oldu. Kısa bir süre belki kapatır diye bekledikten sonra açıp kulağıma götürdüm.

''Efendim.''

''Bakıyorum, artık baba da demiyorsun, Seungmin.''

''Sana artık bir oğlun olmadığını açıkça söylediğimi hatırlıyorum.''

Karşımda olsa asla kuramayacağım cümleleri kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atmasına rağmen bir şekilde kurabiliyordum. Bazen kendimi az da olsa cesur hissediyordum. Belki öleceğini bilmemden belki de en son ona bağırdığımdan kurabiliyordum, bu cümleleri. Bilmiyorum.

''Hala soyadımı taşıyan biri için fazla cesur konuşuyorsun. Kim veriyor sana bu akılları? Senin gibi yarım akıllı olan şarkıcı arkadaşın mı?''

''Jisung hakkında düzgün konuş.''

Bana söylediklerini bir şekilde sineye çekebilirdim ama Jisung hakkında kötü bir şey söylemesine asla izin vermezdim. Şirket kafesinde olduğumdan tepkilerimi kontrol altına almak istesem de tek aileme edilen bu hakaret kontrolümü kaybetmeme sebep oluyordu. Boşta olan elimle bacağımı sıkıyordum. O sırada da Jeongin ve Jisung yüzlerinde bir gülümsemeyle kafenin kapısında gözükmüştü. Tabii benim yüzümü görünce gülümsemelerin solması fazla kısa sürmüştü. Jisung direkt yanıma oturup bakışlarını sıktığım bacağıma çevirdi.

Forsake & Forget / ChanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin