✨Part 1 : I Hate To Admit✨
Ekranda yazan mesajı tekrar tekrar okuyordum. İçimde büyüyen bir heyecan vardı ve ben önüne geçemiyordum. Seungmin beni hatırlıyordu ama ben onu hatırlamıyordum. Bilinçli bir şekilde ilk defa canlı kanlı karşımda görecektim. Yüzünü bile gördüğümü hatırlamadığım bu çocuğun beni bu kadar heyecanlandırmasının mantığını çözemiyordum. Şarkı yazarı olduğum için kaleminden çıkan sözleri onun seslendirmesinden etkilenmem normaldi. Sonuçta onun hakkında bildiğim hiçbir şey yoktu. Tek bildiğim sesiydi. Bunları düşündükçe içinden çıkılmaz bir kapana kısılıyormuş gibi hissediyordum. Anlam veremediğim duygularım mantığımla sıkı bir savaş veriyordu ve ben bu savaşta kan kaybetmeye başladığımın henüz farkında değildim.
''Abi, nereye götüreceksin onu? Ne zaman götüreceksin? Ne giyeceksin? Hey!!''
Felix, dağılan dikkatimi çekebilmek adına peşi sıra sorduğu sorularına cevap alabilmek için ellerini önümde sallamaya başlamıştı. sanki kafamın üzerindeki düşünce balonlarını dağıtmak istermiş gibi kafamı salladıktan sonra bakışlarıma Felix'e çevirdim.
''Bilmiyorum ki. Hem ne önemi var. Altı üstü bir kahve içip ona teşekkür edeceğim.''
Evet, tam da söylediğim gibi olacaktı. Bir kahve içtikten sonra ona teşekkür edecektim. Bir daha görüşmemek üzere ayrılacaktık. Hem neden görüşmeye devam edecektik ki? Hiçbir anlamı olmayan bir durumdu. Teşekkür et ve bitsin.
Bütün akşam Seungmin'e hangi saati vereceğimi ve nerede buluşacağımızı düşünmüştüm. Felix'in yanından ayrıldığım gibi arayıp bütün mesajları Minho'ya anlatmıştım. Tahmin de ettiğim gibi önce bana gülmüş sonra da iyi eğlenceler dilemişti.
Cebimden çıkardığım telefonun saatine baktım, akşam 9'a geliyordu. Seungmin'e hala cevap yazamamıştım. Benim hakkımda kötü düşünmesini istemiyor olmama rağmen yazacak bir cevap bulamamak beni zora sokuyordu. Mutfağa gidip dolapta istiflediğim biralarımdan birini alarak salondaki koltukta uyuyan Sonata'nın yanına yerleştim. Minho bugün geç geleceği için rahat rahat içebilirdim. Ayaklarımı önümde duran masaya uzattım. Sırtımı da koltuğa yaslayıp biramdan bir yudum aldım. Başımı geri yasladığım için doğruca tavanı izliyordum. Bir anda titremeye başlayan telefonum anlık irkilmeme sebep olmuştu. Oturduğum koltukta doğrularak kenara bıraktığım telefonu elime aldım. Ekranda gördüğüm isim sanki biri bana bakıyormuş gibi dikleşmeme sebep olmuştu. Hatta hızımı alamayarak ayağa kalkmamla Sonata da ürkerek uyanmıştı. Ahh... biraz daha açmazsam kapanacak.
''Merhaba.''
''Merhaba Christopher, bana kahve sözün vardı ama unuttun sanırım. Bu aralar beni unutmayı adet edinmiş olabilir misin?''
Çok kısa bir an sessiz kaldım. Ne demem gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Sesini duymak bile kalbimin yerinden fırlayacak gibi atmasına sebep oluyordu. Birde üstüne bana fazlasıyla samimi davranıyordu. O benimle tanışmış olmasına rağmen ben onunla henüz tanışmamıştım.
''Şey, özür dilerim. Saat ve mekan konusunda emin olamamıştım, ondan kaynaklı sana cevap yazamadım.''
''Ahh... anladım. Ben de bir an tekrar içmeye başladığından beni unuttuğunu düşünmüştüm. Bugün de içiyor musun?''
Benimle sohbet ediyordu. Benimle sohbet ediyordu.
''Aslında şu an elimde bir bira var ama daha sadece bir yudum aldım.''
Telefonun ucundan gelen kahkahasını dinledim. Gülümsememe sebep olmuştu. Benimle konuşmak onu mutlu ediyordu. Ben onu güldürüyordum. Üstelik çaba bile göstermemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forsake & Forget / Chanmin
FanficSöz yazarı olan Christopher Bang, şarkı yazamadığı buhranlı bir dönemden geçmektedir. Müzik listesinde gezerken üç yıl önce yazdığı bir şarkıya denk gelir. Şarkıyı seslendiren şarkıcının sesi resmen büyülenmesine sebep olmuştur. Hızlıca şarkının çık...