01. 🥀 Gülümsemeyi Öğren Olur Mu?

92 16 12
                                    

🥀Part 2 : Stars And Raindrops🥀

Merhaba, ben Kim Seungmin, bana kızgın olmalısınız. Şu an beni görebilseydiniz bunu söylerken bile yüzümde bir tebessüm olduğunu görebilirdiniz. Bu görüntüyü görmek muhtemelen sinirinizi daha çok bozacaktır ama neden böyle olduğumu ya da sevdiğim adama neden bunu yaptığımı merak ediyor olmalısınız. Merak etmiyorsanız bile anlatacağım.

Yaşananları, benim neden böyle birine dönüştüğümü öğrenmenizi istiyorum. Bu arada anlatacaklarımdan sonra beni haklı bulmanızı beklemiyorum asla. Lütfen, beni yanlış anlamayın. Kimsenin beni affetmesini ya da acımasını da beklemiyorum. Özellikle de acımanızı çünkü bütün hayatımı bana acımamaları için yaşadım. Kimse benim zayıf olduğumu bilmesin diye yaşadım. Zayıfsanız başınıza gelen her şeyi hak edersiniz çünkü. Bu hikayede benim yanlış anladığım tek bir nokta var. O da zayıf olduğunuzu insanlara yansıtmayınca güçlü olmuyorsunuz. Sadece kocaman bir yalancı oluyorsunuz. Yalancıları da kimse sevmez. Benim bunu öğrenmem biraz sürdü. Bu arada hala gülümsüyorum ama gözümden akan yaşlar gülüşümle dalga geçiyor. Neyse lafı daha çok dolandırmayacağım. Benim acınası hayatımla sizi başbaşa bırakıyorum. Umarım benim hatalarımdan ders çıkarırsınız, keza ben yapamadım.

~20 Mayıs 2010~

Bakışlarımı çevremde gezdirdim. Sesli bir iç çekerek ayağımı yere sürtüp salıncağın durmasını sağladım. Tek başıma burada sallanmaktan çok sıkılmıştım. Ablam bütün gün yalvararak ağlamalarıma rağmen benimle oynamak istememişti. Annem de işte olduğu için tek başıma kalmıştım. Babam desen çalışma odasından asla çıkmayan bir işkolikti. Yaz tatillerinden sırf bundan dolayı nefret ediyordum. Dokuz yaşındaki bir çocuk için yalnız kalmak çok sıkıcıydı. Arada sıkılınca üst katla alt katın merdivenleri arasında oyun oynardım ama en son babam beni çok gürültü yapıyorsun diye azarlamıştı. O zamandan beri sadece bu salıncakta sallanıyordum. Yandaki eve birilerinin taşındığını duymuştum ama iki evi birbirinden ayıran duvarlar yüzünden dikizleyemiyordum. Üst üste bir kaç şey sıralarsam belki boyum duvarın öteki tarafını görmeye yetebilir diye düşündüm. Henüz dokuz yaşında olduğum içinde bu mükemmel bir fikir gibi gelmişti. Bahçeden koşarak eve girdim. Ailem baya zengin olduğu için kendimize ait bir bahçemiz vardı. Salon kapısı da doğruca bahçemize açılıyordu. Bir süre salonda taşıyabileceğim ve üst üste koyabileceğim şeyler aradım. Salonun köşesinde duran pufa yaklaştım. Önce kucağıma almaya çalışmıştım ama çok ağırdı. Gözlerimi kısıp bir süre pufla bakıştım.

"Seni çekebilirim, puf bey. Benim diğer adım süper kahraman Kim Seungmin."

Kendi söylediğime küçük bir kahkaha attıktan sonra pufu sürükleyerek bahçeye çıkarmıştım. Biraz uzun sürmüştü çünkü babamın duymasını istemiyordum. Yaptığımı görürse, beni fena azarlardı. Şu an beni kurtaracak bir annem de yoktu. Pufu duvara yaslama görevimi tamamlayınca tekrar salona döndüm. Bu sefer daha hafif bir şey olmalıydı. Çünkü kaldırıp pufun üstüne koyacaktım. Yemek masasının sandalyesini kestirdim gözüme. Hem taşıması da fazlasıyla kolaydı. Onu da bahçeye çıkarıp pufun üstüne yerleştirmiştim. En parlak gülümsememle yaptığım mükemmel inşaya baktım. Şu basit şey yüzünden kendimle gurur duyuyordum.

"Sen mükemmelsin, Minnie."

Yavaş yavaş yaptığım duvar düzeneğine tırmandım. Tek sıkıntım parmaklarımın üzerine çıkmadan yan evi göremiyordum. Boyum henüz yeterli uzunlukta değildi. Parmaklarımla duvara asılarak kendimi biraz daha yukarı kaldırdım. Zafer tekrar benim olmuştu. Yan evin bahçesini net bir şekilde görebiliyordum. Aynı bizimki gibi küçük bir çocuk parkı vardı. Önceki sahiplerinin bir çocuğu yoktu. Bu da demek oluyordu ki bu park yeni yapılmıştı. Bingo... demek ki yanda bir çocuk daha vardı. Umarım benimle yakın yaşlardadır diye geçirdim içimden. Bir arkadaşım olmasını şu an her şeyden çok istiyordum. Birinin bahçeye çıktığını fark edince kafamı hemen aşağı çekmiştim. Bir yandan da altımdaki sandalyenin benim hareketlerimden dolayı kıpırdadığını hissedebiliyordum ama şu an inemezdim. O çocuğu görmem gerekiyordu. İnatçı bir çocuğumdur. Bu özelliğimi annemden almışım. Annem aklıma gelince hafif bir tebessüm oluşmuştu yüzümde. Yavaşça kafamı tekrar karşı bahçeyi görebilecek şekilde uzattım. Salıncakta oturan bir çocuk vardı. Kulağında kulaklıkları müzik dinliyor olmalıydı. Tombik yanakları olan tatlı bir erkek çocuğuydu. Seslenmeyi düşündüm ama beni duyup duymayacağından pek emin değildim. Duvara biraz daha asılarak kendimi daha da yukarı çektim. Şu an sadece parmak uçlarım sandalyeye değiyordu.

Forsake & Forget / ChanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin