13. 🥀 Akıl Akıldan Üstündür

56 16 24
                                    

🥀Part 2 : Stars And Raindrops🥀

Hayatımın en zor sınavını vereceğime emindim. Bir buçuk aylık dünya turnem benim için korku filmi gibi bir şeydi çünkü. Jisung olmayacaktı. Chan olmayacaktı. En kötüsü de kendimi kötü hissetme hakkım yoktu. Neredeyse her hafta sonu konserim vardı. Kendimi duvarların arasına kapatamazdım. Nefes alamazdım. Bir buçuk ay boyunca maskemi asla çıkaramazdım. Bazen böyle durumlarda şarkıcılığı bırakmayı bile düşünüyordum ama elimde başka hiçbir şeyim olmadığından bunu da yapamıyordum. Sonunda bavulumu da hazırlamıştım. Kıyafetlerimin çoğu stilistlerin kontrolünde olduğundan, sadece giymeyi sevdiğim birkaç eşya ve kendim için önemli olan eşyalardan oluşan bir bavul hazırlıyordum.

Her zamanki gibi Jeonghan abi çoktan gelmiş salondaki koltukta yerini almıştı. Chan giderken yanımda olmak istemişti ama kabul etmemiştim. Onu görürsem gidemezmişim gibi hissediyordum ya da onu da bavuluma sıkıştırabilirdim. Sonuçta benim için en önemlisi oydu. Telefonumu elime alıp salona geçtim. Çıkmamıza yarım saat vardı. Konserin ilk ayağı Avusturalya'da olacağından oraya gidecektik. En son da toplamda üç şehirde olacak bir Amerika ayağı vardı. Benim için zor zamanlar yani.

"Gergin görünüyorsun?" Jeonghan abinin bana yönelttiği soruyla oflayarak kendimi koltuğa bıraktım.

"Gerginim birazcık." Bu söylediğime ben de, o da şaşırmıştı. Benden pek olumsuz bir şey duymaya alışkın değildi. Ben de Jisung haricinde başka birine olumsuz şeyler söylemeye alışkın değildim. Sanırım iyileşmeye başladım.

"Jisung yok diye gerildiğini biliyorum ama ben varım Seungmin. Hem kaç yaşında olgun bir adam oldun artık. Kendi başına da bir sürü şey başarabilirsin."

Hani ikizler pek birbirinden ayrılmak istemez ya ben de Jisung'a aynı böyle davranıyordum. O benim ikizimmiş ve ben onsuz adım bile atamazmışım gibi geliyordu. Fakat atabiliyordum. O olmadan da bir sürü şey başarmıştım. Sadece kabul etmek biraz zor geliyordu. Zayıfım düşüncesine o kadar inanmıştım ki, güçlü olabileceğime ihtimal bile veremiyordum. Yaptıklarımı güçlülük olarak adlandıramıyordum. Ayrıca Jisung neredeydi şu an? Jeongin'le birlikte çoktan evime damlamış olmalıydılar. Kapının çalmasıyla ikimizin de bakışı kapıya yönelmişti. Saatime baktım. Geç kalmıştılar. Hain sincap. Yüzümde tatlı bir öfkeyle kapıyı açtım.

"Geç kaldınız. Ben gittikten sonra gelseydiniz."

Jisung hiç vakit kaybetmeden boynuma sarılmıştı. Böyle yaptığında da kızamıyordum işte. Jisung da aynı Chan gibiydi. Aşırı tehlikeli olsa da bir o kadar temiz kalpli ve saftı.

"Özür dilerim, Minnie. Şirketten bir türlü çıkamadım. Ödüm koptu yetişemeyeceğim diye. En son küçük bir kaos çıkarıp kaçtım."

Bir kaç kez sırtına vurarak beni bırakmasını sağladım. Bu seferki hedefim Jeongin'di.

"Peki sen? Senin kabul edilebilir bir bahanen var mı?"

Jeongin gülerek yanımdan geçip salonda oturan Jeonghan abinin yanına oturdu. Biz de peşinden salona geçmiştik.

"Benim bahanem küçük sincabınkinden daha makul."

"Neymiş?" dedi gülerek Jeonghan abi. Bu kaotik üçlünün sohbetlerinden her daim keyif alan, mükemmel bir eşlikçiydi.

"Jisung'u bekledim." Parmağıyla beni işaretti. "Tek başına pek çekilmiyorsun."

Ben kaşlarımı çatarken, Jeongin kahkaha atmaya başlamıştı. Özellikle yaptığını biliyordum. Jisung bana laf sokarsa, sevgi gösterileri yapar, Jisung beni sevgi seline boğarsa da mutlaka dalga geçerdi. Kendisi buna arkadaşlık içindeki mükemmel denge diyordu. Salak.

Forsake & Forget / ChanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin