Kapının önünde yarım yamalak ayakta durabilen Berat'a bakıyordum. Gerçekten de çok kötü bi haldeydi.Ben sanki süperim...
"Kaç kere daha soracağım? Neden geldin diyorum Berat?" Hâla içeri almamıştım onu. İstemiyordum da. Barış'la kavga etmiş olmamız Berat'a iyi davranabileceğim anlamına gelmiyordu.
"Başım dönüyor."
"Ne?"
"Başım dönü-" Dengesini kaybedip sendelemesi ile yarıda kaldı sözü. "Sen ağladın mı Mira?" diye sordu sonradan. Ses tonu çok garipti.
Tam ona cevap vereceğim sırada asansör kapısı açıldı ve elinde poşetler ile İlkin çıktı. Öylece dona kalmıştı. Sonunda geldiği için şükür etsem bile arkasından çıkan Berkan ile bende dona kaldım. Barış, Berat'ın şu an burada olduğunu bilseydi çok kötü şeyler olacaktı.
"Bir anda kapıya dayandı. Sarhoş. Hiç bir şey yapamıyorum." dedim. İlkin hızlıca yanımıza gelip poşetleri yere bıraktı ve beraber Berat'ı içeri aldık. Berkan hâla Barış'ın kapısını çalmamıştı.
"Yengecim, sana güveniyorum. O nedenle duymadım, görmedim, bilmiyorum. Ama haberin olsun, Barış bunu öğrenirse kötü olacak." dedi. Başımı olumlu anlamda salladım. "Sağ ol Berkan." dedim ve onunda başını sallaması ile kapıyı kapattık.
İlkin Berat'ı balkondaki koltuğa oturtuyordu. O sırada bende kapı deliğinden bakıyordum. Ben bu haldeyken, Barış'ın nasıl olduğunu merak ediyordum.
Berkan bir kaç kez kapıyı tıklattıktan sonra açtı Barış. Gayet normal gözüküyordu. Üzgün gibi falan değildi. "Naber lan?" dedi sanırım gülümseyerek Berkan'a. Tam duyamıyordum.
Sonra da Berkan'ın elinden poşetleri aldı ve ikiside gülerek içeri girdiler. Dairelerimizin arasında çok az boşluk olduğu için görebiliyordum kapı deliğinden.
O neden üzgün değildi? Hata yapan ben değildim ki. Onun üzülmesi, pişman olması gerekiyordu. Benim değil.
Gözlerimin tekrar dolması ile aklıma içerde Berat ve ondan ölümüne nefret eden İlkin'in baş başa olduğu geldi. Hızlı adımlarla balkona çıktım.
İlkin çok sakin bir şekilde poşetteki şeyleri çıkarıp masaya koyuyordu. "Geldin sonunda. Sen şunun başında bekle iki dakika. Ben geliyorum." dedi Berat'ı kast ederek. Sonra da balkondan çıktı ve mutfağa doğru yürüdü.
Berat ile bu balkonda en son kavga etmiştik. O yüzden garip geliyordu burada onunla olmak. Ne yalan söyleyim, hiç de istemiyordum. Şu an burada, yanımda olmasını istediğim kişi o değildi. Barış'tı.
"Mira. Özür dilerim. Nolur affet artık beni. Dayanamıyorum sensiz olmaya. Yapamıyorum." dedi Berat sessizliği bozarak. Onca şeyden sonra lafları hiç inandırıcı gelmiyordu. "Berat konuşmak istemiyorum şu an bu konuları. Sus lütfen." dedim düz bir ses tonu ile.
Elinde bir fincan kahve ve buzlu su ile balkona geri geldi İlkin. "Arkadaşımın exi ile samimi olmam. Hele bu kişi Berat ise hiç olmaz. O yüzden al bu kahveyi, sen içir." diyerek elindeki kahveyi bana uzattı. "Kendisi içsin." diyerek ısrar edince dik dik bakmaya başladı İlkin. Oflayarak kalktım ve kahveyi alıp Berat'ın yanına oturdum.
"Bu kahveyi içmen lazım Berat. Hadi." dedim. "İçersem affedecek misin beni?" diye sordu heyecanla. "He Berat he. Affedicem. Sen önce bunu içte."
Berat kahveyi bitirdikten sonra İlkin getirdiği buzlu suyu aldı eline. "Mira çekil." dedi ve ayağa kalktı. Bende dediğini yaparak iyice uzaklaştım Berat'tan. Sonra da İlkin elindeki buzlu suyu Berat'ın başından aşağı döktü. Çok hoşuma gitmişti açıkçası bu görüntü.
"Ohh, içimin yağları eridi. Aylardır bunu bekliyormuşum." dedi İlkin. İkimizde kahkaha attık. Berat ise soğuk suyun ve kahvenin ayıltıcı etkisiyle kala kalmıştı. "Ne yapacağız şimdi biz bunu?" diye sordum endişeyle. "Boşver ya gözleri kapanıyor zaten. Bırak uyusun burda. Bizde odana geçip konuşalım artık." diye yanıtladı İlkin. Berat cidden uyuyacak gibiydi.
Ayağa kalkıp kolunu dürttüm. "Berat sen uyu burada. Biz içeri giriyoruz." dedim ve sonra masadaki bir kaç şeyi alıp İlkin ile balkondan çıktık ve odama geçtik.
"Hadi anlat. Ne oldu da gözlerin şişti bu kadar?" dedi İlkin. Yatakta birbirimize dönük bir şekilde bağdaş kurmuş oturuyorduk. Ayağa kalktım ve sabah Barış'ın bana aldığı çiçeklerin içinde olduğu vazoyu aldım. Sonra yatağa geri oturdum. İlkin anlamamış gibi bana bakıyordu.
"Barış aldı bana bunları. Bugün verdi." dedim. Bi elimle vazoyu tutarken, diğer elimle çiçeklerin yapraklarıyla oynuyordum.
"En sevdiğin çiçek değil mi bunlar?" Başımı salladım. "Evet. Çok uğraşmış zaten bulmak için. Sizin numaralarınıza kadar bulup aramış hatta ama açmamışsınız." dedim. Tekrar gözlerim doluyordu.
"Hatta sonra Barış'ın evine girdik ve oturup uzun uzun sohbet ettik. Kahve yaptım ona, gelecek hayalleri falan kurduk."
"Eee sonra ne oldu peki?"
"Demiştim ya sana, beni liseden iki arkadaşı ile tamıştıracak diye. Buluştuk işte onlarla. Kızın adı Naz. Çocuğunki de Eymen'di galiba. Eymen düzgün biriydi ama kız restorana adım attığımız andan itibaren benimle uğraşmaya başladı."
"Ne? Ciddi misin?"
"Evet. Mesela ilk geldiğimizde hemen sarıldı Barış'a. Hatta biz yan yana oturacaktık ama kendisi Barış'la oturmak istediğini söyledi. Ben itiraz edene kadar da Barış bey hiç bir şey söylemedi. Sonra bütün akşam kızın Barış ile olan anılarını dinledim. Arada da bana alttan alttan laflar sokup durdu."
"Oha. Keşke bende orda olsaydım. Öldürürdüm o kızı... Sonra ne oldu?"
"En son, eskiden Barış'ın ondan hoşlandığını falan iddia etmeye başladı. Orda da Barış'ın itiraz etmesi gerekiyordu. En azından bir şeyler demesi lazımdı yani ama bütün gece olduğu gibi yine bir şey diyemedi. Bende insan içinde kavga etmek istemediğim için kalkıp çıktım restorandan."
"Geldi mi peşinden?"
"Evet ama özür dilemek yerine 'beni arkadaşlarıma rezil ettin' falan dedi. O öyle diyince de patladım ben. 'Arkadaşlarına rezil olman, beni kırmandan daha mı önemli' tarzı şeyler dedim. Sonrası malum işte. Ayrı ayrı geldik siteye. Konuşmuyoruz. İşin kötüsü yarın akşam gidiyorlar. Biliyorsun."
"Evet evet. Biliyorum."
"Bir de Berat çıktı şimdi başımıza. Onu öğrenirse iyice kötü olur aramız. Zaten çok korkuyorum düzeltemeyiz diye."
"Saçmalama. İlla düzeltirsiniz. İlişki içinde olur öyle kavgalar. Sanki bilmiyorsun. Hem Berat konusunu da merak etme. Berkan söylemez bence bir şey."
"Umarım..."
<3
Mira Argun
19. Bölüm Sonu<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21 || Barış Alper Yılmaz
Fanfiction"Babanın torpili ile voleybol takımında oynuyor olman, başarılı olduğun anlamına gelmez." "Madem beni bu kadar küçük görüyorsun, neden benle muhatabı kesmiyorsun?" "Mecburiyet."