Bu kitapta kimse ölmeyecek, korkmayın owpdpsfğgğ
Yorum sınırı: 100
Oy da atın birkaç tane be
***
Öylesine bir günde, öylesine bir zamanda herhangi bir çocuğun hayatının en mutlu günü olabilirdi. Basit olarak düşünülürse bir çocuğu tatmin etmek için küçük bir şeker, ufak bir park molası bile yeterliydi.
Büyüdükçe isteklerimiz, isteklerimizi gerçekleştirmek için çabamız, çabamız arttıkça da hırçınlığımız artıyordu. Hiçbir şeyden tatmin olmamaya, her şeyden şüphe duymaya başlıyorduk. Çaba göstermiştik çünkü ya, hiçbir şeyde sorun çıkamazdı.
Tek çaba gösterenin kendimiz olduğunu düşünüyorduk. Bir işi tek biz yapıyormuşuz gibi geliyordu. Halbuki olan şey o değildi. Her şeyin dahası vardı ve hiçbir şeyi sadece biz yapmıyorduk. Biri bizden daha çok çaba gösterip bizim yaptığımızdan daha iyi bir şey yaptığında da bunu kabullenmemiz gerekiyordu.
Belki de çocukluğumuza dönmemiz ve her şeyden zevk almayı hatırlayabilmemiz gerekliydi, bunu da bilmiyordum.
Gün durağan geçmişti. Mesajlaşmadan sonra da pek bir keyfim kalmamıştı zaten. Hep en önde oturup dersi pür dikkat izlemek adına kullandığım masayı terk edip en arka duvar kenarına sığınmıştım birden. Sürekli katıldığım derslere de pek bir katılım göstermemiştim, hatta teneffüslerde neşe kaynağı olan kişi olarak çıt bile çıkartmamıştım.
Kimse de fark etmemişti zaten.
Bir şekilde boğucu bir dershane gününü geride bırakmıştım işte. Sabahki telefon faciasından sonra Gökalp hoca kendisinden beklenmeyecek bir durgunlukta tüm sorularımızı çözmüş, üzerine bir de bize birer kahve ısmarlamıştı. Telefonlarımızı çalar gibi aldığı için özrünü de diledikten sonra yanımızdan ayrıldığında Deniz ile birlikte sınıfa çıkmıştım ben de.
Birkaç matematik dersi, onun ardından bir ders biyoloji, iki ders kimya ve bir ders fizik işlemiştik ve dersler de bitmişti. Tek yaptığım şey aptal gibi oturup duvarı izlemek bir de arada tahtada yazılan şeylerin notunu almaktı. Normalde birini kırdım diye üzülecek biri değildim ama Asaf'ı kırdığım için üzülmüştüm. Sabah saçma bir şekilde sonlanan muhabbetten sonra yazmak istesem de elim gitmemişti yazmaya.
Haklıydı çünkü.
Onu başından beri Deniz sanıyordum. Hatta onu Deniz sanarak yazma kararı almış, Deniz olduğunu varsayarak ondan hoşlanmaya başladığımı iddia etmiştim. Bunları inkar edemezdim. Bu durumda benim hoşlandığım kişi de Deniz oluyordu aslında. Ortada bir kandırmaca varsa bunu ben yapıyordum. Hem kendimi hem de o çocuğu kandırmıştım işte.
Dizlerimi kendime doğru çekip yanağımı da dizlerime yasladım bıkkın bir şekilde. Deniz kenarına gelmiştim. Normalde kafama takacağım birçok mesele olsa da hepsini boş verip deniz havası almanın iyi olacağını düşünmüştüm kendimce. Sürekli telefona değen bakışlarım, mesaj bekleyen tavırlarım olmasa bu 'hava alma' konusunda da epey başarılı sayılırdım aslında.
Tekrardan baktım telefonuma. Bu sefer bakmakla da kalmamış, tuş kilidini girip WhatsApp'a girmiştim. Bir mesajım vardı ama ona aldırmadan Asaf ile olan sohbetimizin üzerine tıkladım korka korka.
Aktifti. Aktifti ve yazmıyordu. Aslına bakılırsa görüldü atmak zorunda bırakıldığımdan haberi olmadığı için yazmıyor olabilirdi ama yine de üzülmüştüm.
Sohbetten geri çıkıp dershane grubundaki mesaja baktım umursamazca. Ödev hatırlatması ve deneme sınavı sonuçları ile alakalı bir şeyler konuşmuşlardı. Onları da umursamadım. Daha sonra gelecek kaygısı duyacağım vakit zaten gelecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Part Time Aşk | Texting
Short Storybubirfakehesap: Selam bubirfakehesap: Rahatsız olmayacaksan yaşını öğrenebilir miyim acaba? bubirfakehesap: Part time motorculuğunun yanına bir de part time aşk eklemek isterim de (: