Yorumlarınızı bekliyorum :(
Kıraç- Bir Garip Aşk Bestesi
***
"Çay?"
Babam dördüncü bardak çay için çağrı yapmıştı. İşin garibi ortamda var olan tek ses de çay höpürdetme sesiydi. Kimse konuşmuyordu, neyi bekliyorduk onu da bildiklerini sanmıyorum. Oturup çay içmeye harcamıştık yarım saatimizi.
Bu olay örgüsündeki sorun da Gökalp'in çaydan nefret ettiğini bildiğim noktasında başlıyordu. Babam utanmasa çocuğun önüne demliği koyup bitirdikçe ekleme yapacaktı. Aslında utanıyor gibi de değildi, çünkü yaptığı şey tam olarak buydu.
Gökalp muhtemelen gidebilmek için önüne koyan kaynar çayı sorgusuz sualsiz fondipleyip ayaklanır gibi oluyordu, babam da bunu görünce anında yeni bir bardak daha dolduruyordu. Ben üç bardak içene kadar Gökalp muhtemelen sekizinci bardağını bitirmiş olmalıydı.
"Ben kalkayım artık" dedi konuşmayı nihayet akıl ederek. Aptal aptal birbirimize baktığımızı o da fark etmiş olmalıydı.
"Ben kalk dedim mi?"
Babamın sarkastik sorusuyla kalkmaya hazırlanan çocuk alttan olacak şekilde babama bakıp ellerini destek aldığı masadan çekti ve kalkmak üzere hareketlendiği yere tekrar oturdu. Önüne yeni koyulan çayı da yüzünü buruşturarak ileriye ittirmişti.
"Ziyan etme çayı" dedi babam kendi önündeki çayı da doldururken. "İç."
"Abi içmeyeyim ya."
Bu itiraz cümlesiyle babam yeşil gözlerini Gökalp'e diktiği anda çay anında yarılanacak şekilde içilmişti. Elimi dudaklarımı siper edip kafamı sola doğru çevirdikten sonra güldüm bu tabloya. Aslında şu an gidip ders çalışmam gerekiyordu ama bu ikili burada yalnız kalırsa Gökalp gerginlikten ölebilirdi, bu yüzden biraz daha salonda beklesem iyi olurdu.
"Aferin" dedi babam memnun kalmış gibi. Gibisi de fazlaydı, Gökalp'in çay içiyor olmasından gayet memnundu. Acaba çay sevmediğinin farkındaydı da ona eziyet mi ediyordu? "Tatlıya dokunmadın ama onu da ye."
"Tatlıyla pek aram yoktur." Çay bardağıyla oynuyordu bu cümleyi kurduğu esnada. Biraz daha bekledikten sonra gözlerini kaldırıp bana baktı. "Spor yaptığım için rafine şeker tüketmiyorum uzun bir süredir."
"Nasıl ya?" diye mırıldandım kendi kendime. "Pastayı yemiştin ama." Gerçi çok yememişti ama yemişti, ben de buna şahittim.
Gökalp gözlerini büyütünce dudaklarımı birbirine bastırıp elimi de dudaklarıma bastırmıştım aynı zamanda. Sanırım az önce pot kırmıştım. Babam da sessizce kurmuş olsam da dudaklarımdan çıkmış olan cümleyi duymuş olmalıydı ki tek kaşını kaldırmış bir biçimde beni izlemeye başlamıştı. "Yani öyle değil" dedim kıvırmak adına. "Dershanede pasta kesmiştik de onu yemişti."
Babam gülümseyip bana baktı."Ben de bunu yemişim varsay bence Eylül."
Sanırım bu inanmadım, daha fazla konuşup sıvama demek oluyordu. Haksız da sayılmazdı. Ben bile söylediğim yalana inanmamıştım, kaldı ki ben zaten yalan söyleyemezdim. Yalan söyleyemediğim için direkt konuşmamayı tercih ederdim.
Bana döndü babam yavaş bir şekilde. O kadar yavaş dönmüştü ki kendimi kaçıp kurtarmam için zaman tanıyormuş gibi hissettirmişti bana.
"Aranızda bir şey var mı?" diye sordu tekrardan. Bu muhtemelen benim yalan söyleyemediğimi bildiği için sorduğu bir soruydu. Gökalp hemen "Hayır" diye atladığında ona doğru masanın altından savrulan tekmeyi ben bile çok net bir şekilde görmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Part Time Aşk | Texting
Short Storybubirfakehesap: Selam bubirfakehesap: Rahatsız olmayacaksan yaşını öğrenebilir miyim acaba? bubirfakehesap: Part time motorculuğunun yanına bir de part time aşk eklemek isterim de (: