41- Tutulmayan Söz

847 88 31
                                    

Can Baydar- Ateş

Bölümde uyarı olacak, okumak istemeyen o kısımdan sonrasını okumasın.

Keyifli okumalar, yorumlarınızı bekliyorum

***

Bazen planlanan şeyler planlandığı gibi gitmiyordu. Aklımda kendimce kurduğum tüm ihtimaller ve senaryolar bir şekilde aleyhime gelişmiş ve beni çıkmaza sokmuştu çünkü, bunu düşünme sebebim buydu.

Arabadaydık. Son kurduğum o cümleden sonra zorla arabaya bindirilmiş, kaçmayacağıma dair de ufak bir söz vermek zorunda kalmıştım. Gökalp de sanırım bu esnada abisini birine emanet etmişti.

Arabaya bindiğinden beri ikimiz de suskunduk. Dilimizden kelimeler dökülmüyor olsa bile hiç değilse benim tarafımda zihnen fazla boşluk yoktu. Yağmurun araba tavanını dövdüğü her an, kalbimdeki karmaşa ile dışarıdaki manzara arasında bir uçurum oluşuyordu hatta.

Gökalp'e dönüp ona baktım bir de. Direksiyonu sıkı sıkı kavramış, yüzünde derin bir konsantrasyon ifadesiyle yola odaklanmıştı o da. Yanında oturmak, bu anı daha da yoğun hâle getiriyordu. Gözlerim, yağmur damlalarının camdan süzülüşünü izlerken, zihnimde daha az önce ona ettiğim belirsiz aşk itirafı da kendini bir döngüye almış gibi tekrardan yankılanıp durmaya başlamıştı.

Gökalp'i sevdiğime emin sayılırdım ama her seferinde, bir adım daha atmakta tereddüt ediyordum. İlk adım hep vardı fakat ikincisini atabilecek gibi de değildim. Gökalp’in benden çok daha derin bir sevgi beslediğinin farkındaydım; oysa ben, belki de korkudan, belirsizlikten, onu  beni sevdiği kadar sevemeyeceğim düşüncesiyle içimde bir boşluk hissediyordum. Bunu ona söylemek, itiraf etmek istesem de kelimeler dilimde düğümleniyordu.

Sorun da bir yerde buydu aslında. Çünkü herkes en az sevdiği kadar sevilmek isterdi. Ama ben bunu Gökalp'e verip veremeyeceğimden emin değildim.

Yağan yağmur sanki duygularımı daha da yoğunlaştırıyor, her damlası içimdeki endişeyi daha da derinleştiriyor gibi hissettiğimde gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp hafifçe sola döndüm ve tekrardan baktım yaklaşık yarım saattir konuşmayan çocuğa.

Sıkı sıkı tuttuğu direksiyondaki parmakları ve yüzündeki ciddiyet dikkatimi çeken ilk şey olmuştu.

İkincisi de sanırım çok yakışıklı oluşuydu...

Hafif aralı, pencereden içeri girip saçlarımı savuran rüzgar beni biraz üşütünce üzerimdeki monta biraz daha sarıldım ve Gökalp'i izlemeye devam ettim. Yakalanma çekincem yoktu, alenen onu izliyordum ve belki de onu izlediğimi görsün istiyordum... 

Bir şeyler söylemek istesem de, kelimeler boğazımda düğümlendiği için susuyor, tüm cümlelerimi içimden kurup kendi kendime içimden cevap veriyordum. Gerçekten delirmiştim, akıl sağlığımı kaybetmişim gibi hissediyordum.

Ve aksi gibi yağmur her şeyi daha da karamsar kılıyordu. Arabanın camından izlediğim manzara bulanık görünüyordu, renkler de soluklaşmıştı. Renklerin canlanması için bir işarete ihtiyacım vardı...

Deli gibi konuşmak istiyor olsam da, Gökalp'in ne düşündüğünü ona sormak istiyor olsam da sadece yanımda oturmasını izlemekle yetiniyordum. Arada bir de camdan dışarıya bakıp nereye gittiğimizi anlamaya çalışıyordum işte.

Bu yaptığımız yolculuk aslında bir yerde kendi içimde yaşadığım yolculuğun da yansıması gibiydi. Geçmişte ona duyduğum hisler, şimdi aniden belirginleşmişti ve ben bu belirginleşen şeylerin ağırlığının altında kalmaktan korkuyordum.

Part Time Aşk | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin