49- Üzgün Bakışında Dağılan Yine Benim

482 73 77
                                    

Satır arası yorum alabilir miyim? Rica ediyorum yav, bu kadar zor mu? Sadece beğenmediğiniz bir şey olursa atıyorsunuz yorum. Kurguyu da mafya kurgusuna çevireceğim birden, daha saçmalarsam belki yorum atarsınız diye sldlflvlvb

Böyle çok darlıyormuşum gibi oluyor ama sahiden kendinizi de benim yerime koyun. Ben yorumlarınızı merak edip etkileşime girmek istemiyor olsam word dosyasında kitabı tamamlar, döner döner kendim okurdum. Aynı şeye denk gelirdi (yorum atanlar için söylemiyorum bunu, çok yok gerçi ya neyse)

Fettah Can- Olan Bize Oldu

***

Gökalp'ten

Hevesler ve geçici hisler.

Bir ömür ortalama olarak yetmiş sene diyecek olsak herkes bu yetmiş sene içerisinde muhakkak bu durumlardan birinin içerisinde buluyordu kendini.

Bir de hevesler ve geçici şeyleri takip eden zorunluluklar da vardı ve belki de en zoru buydu işte.

Bir şeyi yapmak zorunda olmak, bir şeyleri hayatını kötü etkileyeceğini bile bile yapmak zorunda olmak... Bunu kabullenmek ve herkesin yaşadığını düşünmek daha zordu işte. İnsan kabul etmek istemiyordu.

Herkesin yaşaması da umurumda değildi. Artık birileriyle empati yapmayı değil de kendime odaklanmayı istiyordum.

Ben istediğim gibi yaşasam, birinin hayatı kararır; ben o gün birini görmeye gitsem, sonuçları başka bir kişiyi kötü etkiler... 

Artık bunları düşünmek istemiyordum. Kime ne olacaksa olabilirdi, kim kötü durumda kalacaksa kalabilirdi, kimin hayatı zora girecekse girebilirdi. O uğruna hayatımı kararttığım insanların hiçbirisi benim için hayatından vazgeçmiyordu çünkü.

İnsanların Gökalp onu yapma, buna karışma, şurada durma, şunu yapma demesinden; herkesi memnun etmeye çalışmaktan; herkesi aynı anda güldürmeye çabalamaktan çok yorulmuştum artık.

İşin acı yanı, bunda benim de suçum vardı. Yaşananlarda benim de payım vardı, kimseye hayır diyemeyişimde benim de hatam vardı. Artık kabullenmem gerekiyordu. Bazı insanların ne yaparsam yapayım, ne kadar onların istediği gibi bir insan olursam olayım beni sevmeyeceğini kabul etmem gerekiyordu.

Sevginin yapılan eylemlerle doğru orantılı olmadığını, sırf birini seviyorum diye ondan beni sevmesini beklememem gerektiğini artık kabul etmem gerekiyordu.

Zamanında söylenen bu şeye kızmış olsam da birinin beni sevmemesine gerçekten tahammülüm yoktu ama bu dendiği gibi herkes tarafından 'fazlaca' seviliyor olmaktan kaynaklı değil de hiçbir zaman olduğum kişi olarak sevilmememden kaynaklanıyordu.

Çabayı bırakınca ortada bir gıdım bile değerim kalmıyordu.

Tam dibinde oturduğum sürgülü, sensörlü kapı hafif de olsa bir sesle açılınca önümde duran ve halihazırda zaten odaklanamadığım kitaptan gözlerimi ayırdım, aynı zamanda sırtımı da oturduğum sandalyeye yaslamıştım.

Gözlerime taktığım gözlüğü de çıkarttım yavaşça. Onu da masanın üzerine bıraktım.

Hiçbir yerim sağlam kalmadığı gibi gözüm de bozulmuştu tabii. Üç ay aralıksız bir şekilde ders çalışıp bilgisayara ve telefona gününün neredeyse yirmi dört saatini ayıran bir insan olarak kaçınılmaz sona erişmem uzun da sürmemişti. Zaten o üç ayın üç haftası da hastanede geçmişti, orası da ayrı bir konuydu.

Part Time Aşk | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin