Oturduğum yerden merakla ve hayretle Sabire ablayı dinliyordum.
Yemek pişerken o da bana geçmişte yaşadığı bir olayı anlatıyordu.
Sabire abla kırk altı yaşında tombul eğlenceli bir insandı. Sohbeti hiç sıkmazdı.
Zamanında gençken bir Paşanın konağında çalışmış ve orada tuhaf bir olaya şahit olmuştu.Meğersem efendileri olan Paşa aşçının oğlu ile ilgileniyormuş, hem de ne ilgilenme!
Oğlana özel eğitim verdirtiyormuş, türlü türlü hediyeler alıyormuş. Eh başlarda hiç kimse bu duruma bir anlam verememiş zavallı oğlanda bu genç Paşanın kendisine sevgi beslediğini çok sonraları fark etmiş."Sonra ne olmuş peki abla?"
"Dur be oğlum bekle, anlatıyorum işte. Ne diyordum? Heh oğlan bu Paşanın duygularını sezince apar topar evden ayrılmaya karar vermiş, tabii biz ne olduğunu bilmediğimizden neden diye sorup duruyorduk. Eh ben o zamanlar gencecik bir fidan gibiydim oğlanla yaşlarımız az çok uyuşuyordu hani sevmedim değil. Neyse gitmemesi için çok ısrar ettim ama yok, illa gidecek sonra bu durum Paşanın kulağına gidince oğlanı gelip bizzat odasına çağırdı. Bir hayli ikiside içeride konuştular daha sonra bizim oğlan gözleri dolu bir şekilde odadan ayrıldı ve hiçbir şey demeden aldığı bir kaç eşyasıyla ihtiyar annesini bile umursamadan köşkten ayrıldı. Sonra- amaan yemek taşıyor!"
Sabire abla pişen yemeği tahta kaşıkla karıştırırken ben hâlâ hikayenin devamını bekliyordum.
"Matteo, oğlum bir bakabilecek misin?" Bu Gülnihal Hanım'ın sesiydi. Yerimden kalkarak mutfaktan çıktım aklım hâlâ o Paşa ile oğlandaydı. Bu tür ilişkiler Osmanlı'da çok olmasada yaygındı. Bu hikayede beni epey etkilemişti. Nedendir bilmem.
~
Kahvehanede beyler oturmuş siyaset meseleleri üzerine konuşuyorlardı.
Ustura Kemal alçak taburesinde oturmuş hemen yanına da Şahin oturmuştu. Bir elindeki tesbihini sallarken konuştu Ustura Kemal, karşısındaki yaşlı adama hitaben.
"Sen ne dersin Babadayı sencede bu külhanbeyleri iyice zıvanadan çıkmadı mı? Memleketin durumu ortada bir de devletin askeri bu itlerin peşinden mi koşacak" dedi öfkeli olduğu her halinden belli olan sesiyle.Bu sefer külhanbeylerden biri biraz fazla ileriye gitmiş Mehmet Efendinin kızını kaçırmıştı. Elbette kıza zarar vermeden kızı kurtarmışlardı ama ya başka bir sefer bu olay tekrar yaşanırsa?
"Kemal haklı. O köpeğe gerektiği gibi bir ceza verdik kendisi böyle bir şeye bir daha kalkışamaz ama öbürleri için aynı şeyi söyleyemem bunların ne biçim herifler olduğunu biliriz ahalinin huzurunu kaçırmaktan başka bir şey yaptıkları yok" dedi Şahin.Babadayı kafasıyla bu sözleri onayladıktan sonra derin bir nefes verdi o da daha geçen ay oğlunu askere göndermişti bir de kızı vardı. Kendisi eski kabadayılardan olduğu içinde ona saygı duyarlardı.
Onlar konuşurlarken kahvehanenin önünden rahat bir şekilde, siyah ceket, parçası geniş üstü dar pantolon ve yelek giymiş, gömlek yakasını göğüs ayrımına kadar açık bırakan, yüksek topuklu iskarpinlerinin ökçesine basarak yürüyen aynı zamanda da destebaşı olan külhanbeyi Osman. Namıdiğer Seyrekbasan Osman.
Yanında da kendisi gibi iki külhanbeyi vardı.Kahvehanedekilere özelliklede Ustura Kemale sırıtarak baktı Osman.
"Hele şuna bak şuna! Şeytan diyorki atıl üstüne gebertene kadar döv" Diye sinirle konuştu arkada duran Hamza.Ustura Kemal çatık kaşlarıyla, giden adamı izlerken "Karışmayın şu ite. Hele bir yanlış harekette bulunsun o zaman ben ona yapacağımı bilirim"
Külhanbeyleri ve Kabadayıların arasında net bir fark vardı.
Külhanbeyleri kimsesiz insanlardı hamam külhanlarında yaşar çoluk çocuğa laf atar kadınlara sarkıntılık eder bununla övünürlerdi. Durduk yere milleten zorla para ister vermezlerse döver kavga çıkartırlardı.
Kabadayılardan farklı olarak yanlarında her zaman çakı, bıçak gibi silahlar bulundururlardı.
Kabadayılar ise tam tersi. İnsanları bu tiplerden korur, yardıma ihtiyacı olana yardım eder, yetimi ve fakiri korur kollardı.Ustura Kemal dışarıda dalgın bir şekilde yürüyen Yakup Efendi ile yerinden kalkıp Şahin'e birazdan geleceğini söyledi. Ve Kahvehaneden çıktı.
"Yakup Efendi az bekle hele!" Diye seslendi Kemal.
İhtiyar Adam gülümsemeye çalışarak ona bakarken Kemal daha iyi bir şekilde konuşabilecekleri bir alana çekti onu.
Ve içinde Osmanlı liraları olan keseyi çıkartıp gizlice adama verdi.
Yakup Efendi şaşkınlıkla ona bakarken tam itiraz edeceği esnada Ustura Kemal sert sesiyle konuştu.
"Almak mecburiyetindesin Yakup amca. Hasta kızının durumunu öğrendim Allah şifa versin. Bundan bana bahsetmediğin içinde ayrıca kırgınım sana. Şimdi al bunu başka bir ihtiyacın olursa da söylemekten sakın çekinme"Yaşlı adam gözleri dolmuş bir şekilde teşekkür etti karşısındaki adama. Ne zamandır kara kara düşünüyordu ne yapacağını kimsedende yardım isteyemiyordu. Fakat gün geçtikçe oğlanın durumu kötüleşince borç almaya karar vermişti. Allah'ın işi bu ya, tam o sırada karşısına çıkartmıştı bu adamı.
Mahçupca keseyi aldıktan sonra tekrar teşekkür edip yoluna devam etti adam.
Kemal yüreğinde hissettiği ferahlıkla geri dönecekken kardeşine verdiği sözü hatırladı. Doğru ya kardeşi ondan şekerleme istemişti.
Bu durumda rengarenk şekerlemelerle süslü dükkana gitmesi gerekiyordu. Dükkanın yolunu tutarken aklına sürekli kendisini meşgul eden çocuk geldi. Acaba o da seviyor muydu bu renkli şekerleri ya da başka neyi seviyordu?
Onada bir şeyler almalıydı, ama ne?~
"Ee Sabire abla hikayenin devamı ne oldu?"
"Ne hikayesi?"
"Ne demek ne hikayesi, Paşa ve o oğlan"
"Aman çocuğum sonra anlatırım kaçmıyoruz ya. Şimdi yardım et de şu yemeği halledelim"
Öfleyerek Sabire ablanın işareti üzerine yan tarafındaki duvarda salkım salkım kabak, mısır, başak kuruları asılı büyük dolabın önüne geldim ve içinden tuzu çıkartıp Sabire ablaya uzattım.
Tam o esnada Neriman etrafında bir tur dönerek mutfağa girdi bir elini mutfak girişindeki kirişlerinden birine yaslayıp dişlerini göstererek gülümsedi. Onun bu halinden hemen anlamıştım ne olduğunu.
Yine benden bir şeyler isteyecekti."Matteo" dedi Neriman büyük adımlarla yanıma gelerek.
"Efendim"
"Nasılsın?"
"İyiyim, sen?"
"Sen iyiysen bende iyiyim" dedi.
"Matteo"
"Efendim Neriman"
"Yarın benimle beraber Kerimanlara gelmek ister misin?"
Çalan kapıyla Sabire abla bize son bir kez sırıtarak baktıktan sonra kapıya bakmaya gitti.
Gelmek ister miydim? Neden olmasın, ne zamandır dışarı çıkmamıştım zaten.
"Olur" dedim.
Neriman gülerek ellerini çırpıp kollarını boynuma doladı ve bu hareketle beraber içeri giren bedenle gözlerim sonuna kadar açıldı.
Şuanda Ustura Kemal Kaşları çatık bir halde bir bana birde kız kardeşine bakıyordu.Ben kesinlikle mahvolmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KABADAYI BxB
Historical FictionAnnesinin ölümünden sonra hiç kimsesi ve kalacak bir yeri olmayan Matteo kendisine evini açan temiz kalpli Gülnihal Hanım'ın teklifini kabul eder bu sayede de hem onların evinde kalır hemde ev işlerini görür. Fakat Gülnihal Hanım aynı zamanda İstanb...