Multimedya: Uygar Aral
Elimi kalbimin üzerine koydum ve O'nu hissettim. Yanımda yoktu, ama kalbimde çoktu.
Yataktan kalkıp banyodaki işlerimi hallettikten sonra içimideki umutsuzluğu yansıtan siyah elbiseyi giyip aynanın önüne geçtim. Güzel olmuştu ama başka kızlarda kadınsı duruyordu bu elbise. Bende ise çocuksu. Beyaz babetleri giydikten sonrada gerekli kitaplar ile yemekhane ye indim. Oda arkadaşım Berra telefon ile konuşuyordu karşımdaki masada. Bende telefon ekranıma baktım Uygar mesaj atmamıştı ama belki araya-"Uygar ya!"
Uygar mı?
Beni aramamış ve o kızımı aramıştı? Telefonu tamamen kapatıp yemeğime devam ettim, daha doğrusu tabağım ile oynadım. Arda'sız iştahım gelmemişti.
Yani belki birazda Uygar'sız.
Göz ucuyla arada Berra'ya bakıyordum, Telefonu kapatıp yemeğine devam etti. Çok geçmeden yine çaldı telefonu ve meraklı bakışları bana döndü.
"Su, telefonun neden kapalı?"
Arayacak kimsem olmadığı için.
"Şarjım yok."
Konuyu uzatmaya gerek duymadan kitaplarımı alıp Okul yolunu tuttum. Gideceğim Okul kaldığım yurdun arka mahallesindeydi. Yurt Kız yurdu olsa da, Okul kız-erkek karışık bir Okuldu. Koridorlara asılmış yazılardan sınıfımı küçük bir çaba ile bulmuştum ve tek oturuyordum.
Babama sözüm vardı benim, hemşire olacaktım.
Öğretmen sınıfa girdiğinde tüm dikkatimi ona verdim.BERRA'DAN
Uygar Su'yu arayacağını söyleyerek telefonu kapattı. Pislik 'Görüşürüz' de demiyor, direk yüzüme kapatıyor.
Su'ya baktığımda yüzünün asık olduğunu gördüm. Alışırdı elbet, daha önceki hayatında hep Uygar yoktu yanında.
Çalan telefon ile önüme döndüm.
"Efendim?"
"Su'yun telefonu neden kapalı?"
Sanada Merhaba!
"Karşımdaki masada, Süt içiyor. Dur soracağım."
Su'ya seslendim,
"Su, telefonun neden kapalı?"
Bakışları bana döndüğünde bir umursamazlık görmüştüm yüzünde.
"Şarjım yok."
Dedikten sonra masadan kalkıp gitmişti.
"Şarjı yokmuş, birşeye kızmış olabilir mi? Tuhaf bakıyordu."
"Ulan ben bu kızı anlayamıyorum!"
İkinciye yüzüme kapanan telefona seslice güldüm. İkiside birbirinden manyak bunların.
SU'DAN
Sınıf özenle dizilmiş tek kişilik olan beyaz sıralar ile doluydu, boş olan bir yere geçerken elimdeki kutu kahveyi masamın kenarına bırakıp kitaplarımı hazırladım. Şöyle bir göz gezdirmek gerekirse herkes kendi halinde ders çalışıyordu, sanırım çalışkan bir sınıfa düşmüştüm ve bu benim için iyi bir avantajdı.
"Evet, Günaydın!"
diyerek sınıfa giren bakımlı öğretmen ile herkes dikkatini ona verdi.
"Gençler, bu sınıfta tercihleriniz ikiye ayrılmış durumda. Kiminiz hemşire olmak istiyor, Kiminiz Doktor. Alacağınız dersler aynı konuya çıkıyor. Bu yüzden kitapların hiçbir bölümünü atlamadan düzgünce işleyeceğiz. Şimdi, durumlarınıza bir bakalım. Sen, gel buraya canım."
Hocanın işaret ettiği çocuk sedye ye benzeyen yere yatarken öğretmenin gözleri yine bize dönmüştü.
"Şimdi, kendine güvenen bir hemşire istiyorum."
Elimi korkarak kaldırmıştım, çok bilgim yoktu ama denemeye değer şeyler öğrenmiştim.
"Gel bakalım."
Yanına yaklaştığımda sedyede yatan çocuğu gösterdi,
"Trafik kazası yaptı ve arabanın ön camından dışarıya fırladı. Doktor yok, doktoru bulamıyorlar. İş senin başına kaldı hemşire, Su. Şimdi ne yapacaksın?"
Sedyedeki çocuğun bileğini tuttum, ve biraz uğraş sonucu nabzını buldum.
"Nabzını kontrol ederim."
"Peki, nabzını buldun. Nabız atıyor fakat kolundan derin bir yara almış ve kan kaybından ölecek, Hastan ölüyor birşeyler yapmalısın."
Sedyenin kenarında duran yapay aletlerden kol bandını aldım.
"Kanayan yaranın 4-5 santim yukarısını sararak, yaraya kan gitmesini engellerim."
"Tebrikler hemşire Su, doktor geldi. İlk hastanı başarı ile tedavi ettin. Yerine geçebilirsin."
Eh, ilk ders fena sayılmaz hani.
ARDA'DAN
"Ya karım, çoculuğum çocuğum var Polis amuca, bırak kolumu lan!"
"Polise lan dedin, devletin memuruna lan dedin? yaktım seni!"
"Hay am-an, Aman canım ya!"
"Devletin memuruna canım dedin? Yalakalık yaptın!"
Ulan!
Bu gördüğünüz devlet memuru
Çimlere bastım diye para cezası yazmak istedi, eh, bende imzalamayınca karokola götürmeye çalışıyor.Lan karım var diyorum hâlâ çekiştiriyor, bu ne ahlaksızlık! Türkiye vicdan yoksunu arkadaşlar yazın bunu bir kenara, hapisten çıktığımda alırım.
"Ya, devletimizin sevgili, saygılı, Polis amca memuru.
Ya siz bu 'Çimlere basmayın' tabelasını uçarak mı koyuyorsunuz? Tabelayı koyanlarda bastı onlarıda al karakola."Adamın yüz hatları kıçım gibi bir hal alırken, benim yüzüm gülmemek için sıktığımdan dolayı yanıyordu.
"Haklısın sen,"
dedi, eli ile çenesini sıvazlarken. Bu adam tam bir gerizekalı ve ben kurtuluyorum, hadi sevinin.
"Haklıyım tabii, bak evde çocuğum ekmek bekliyor, bırak benide gideyim sevgili amca."
kafa sallarken konuştu,
"Hadi, git bekletme yavrucukları."
"Allah razı olsun Amuca, 8. çocuğuma senin ismini vereceğim, ismin ney senin?"
"Abdulkadirbinselaattin."
"He? He, peki. tamam ben kısadan ABD koyayım."
Sadece ilk üç harfi anladım o nasıl isim lan?
Arkama bile bakmadan kaçarken yan mağazadan çalan şarkı ile tam bir uyum içerisine girdim.
"Arkasına bakmadan, çekip giden birisi var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTARICIM
Teen FictionOnun gri kaldırımda oturup sigara içmesini bekleyen küçük kızdım ben. Bakışları bana döndüğünde 'Acaba ne için kızacak?' diye kendini korkutan Ufaklıktım ben. Gülümsediğinde ona hayran olan, onun güzelliğinden canı yanan biriydim ben. Bana sarıld...