42.BÖLÜM: Ön bölüm

198K 6.7K 380
                                    

Multimedya: Su Yıldırım

Arda sırıtıp Uygar'a bakarken Uygar yüz ifadesini bozmadı ve birden bardak tokuşturdular.

"Benimki neden süt?"

dedim ikisi portakal suyu içip bana süt verdikleri için.

Uygar ciddiyetle suratıma baktı, Ve yerine otururken konuştu.

"Boyunun uzaması için çok geç değil."

Ben gözlerimi kısıp Uygar'a bakarken Arda kıkırdayıp yerine oturmuştu.

"Çek şu kedi gözlerini üzerimden, Yemek ye."

dedi yüzüme bakarken, Göz devirdim.

"Büyüklere göz devrilmez."

dedi, Arda.
Arda ile aramda iki yaş, Uygar ile ise yedi yaş vardı, Çok mu yani?

Hayır.

Tamam biraz.

Eh, Tamam çoktu ama olsun.

İkisinede ters ters bakıp sofradan kalktım ve salona geçip masanın yanına oturdum, Boyama kitabı çocuklarınki gibi değil, Yetişkinler için üretilmiş, İnce detayları olan zorlu bir boyamaydı.

Kalemleri masaya döküp bir ağacı boyamaya başladım.

Yüzü aşkın yaprakları vardı, Zordu.

Hepsini yeşil yapmak istemediğim için renkli renkli boyamaya başladım.

Elimi kaldırıp bir boya daha alacakken, Önüme krep tabağım konuldu.

Kimin getirdigine baktığımda saşırmamıştım, Uygar'dı.

"Yemeyeceğim."

dedim kitaba uzanırken.

"Böyle yaparsan, Ergenlerden farkın kalmaz. Ve ben, 'Beni anlamıyorlar' Yada 'Yapmayacağım, Yemeyeceğim' türlü ergenlerden nefret ederim."

Dedi karşımdaki saldayeye oturup sigara yakarken.

"Şimdi istediğini yapabilirsin."

diyede konuşmasına devam etti.

Yüzüm asılırken elimdeki kalemi kenara bıraktım.
Gözlerimde dolmuştu.
Benden nefret etmezdi canım, Yani değil mi?

"Ağlamadan.."

dedi, Ağlamadan yememi söylerken.

Ben hem ağlamamaya çalışıp hem krepten küçük küçük yerken Uygar sigara içiyordu.

Bugün şunu fark etmiştim.

Uygar'ın umursamaz tarafı çok can yakıcıydı. Öyle umursamamazlıktan geliyordu ki sizi, İnsan olup olmadığınızdan şüphe ederdiniz.

Sanki sağ göğsünüz ve sol göğsünüzün ortasına ağır birşey bırakılmış gibi nefessiz kalıyordunuz.

Kreplerin birini yedikten sonra diğerine dokunmadan tabağı kenara bıraktım ve kitaba uzanıp boyamaya devam etmeye başladım, Kendimi oyalayabilir Bende onu umursamazdım.

Yani, Belki.

Uygar samdalyesini yanıma çekip kolunu omzuma attı ve boyalara bakmaya başladı.

Normalde bunu severdim, Ama şuan şükürler yağdırıyordum içimden.

"Siyah nerede?"

dedi, Gözünün onünde duran siyah boyayı göremezken.

"Renk körümüsün?"

diye güldüm.

"Ayrıca, Yapraklarımı siyaha boyama. O ne öyke korku filimlerinde ki ağaçlar gibi? Bak pembeye boya."

dedim eline pembe kalemi verirken.

"Pembe?"

diye mırıldandı bakışları elindeki kaleme dönerken, Ve sonra fırlattı.

"Ne yapıyorsun ya?"

"Pembe yaprak mı olur, Su? Siyahı ver."

"Pembe olmazda, Siyah yaprakmı olur, Uygar? Yahu sen hiç siyah yaprak gördün mü?"

Uygar dişlerini sıkmış tam tıslamak üzereydi ki, Arda konuşmaya başladı.

"Ulan Öykü'nün babası takmış saçlarıma. Saçlarını kesmeden kızımı vermem diyor."

KURTARICIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin