31.BÖLÜM: "HASTANE" (I)

247K 10.6K 946
                                    


Multimedya: Su Yıldırım

"Gulug gulup deyip durma artık, ne söylediğini anlamıyorum."

diye söylendim balığa.
Bugün günlerden Pazar'dı ve bilirsiniz, okul yoktu.
Yurtta herkes kendi halinde takılıyordu. Berra arkadaşının doğum gününe gidecekti, küçük bir kafede kutlayacaklarmış, öyle söylemişti.

"Hadi, Su. Sende gel biraz eğlenirsin."

"Yok, sen eğlenmene bak."

dedim ona gülümserken. Saçlarını düzelterek yanıma geldi. Siyah mini bir elbise giymiş ve saçlarınada maşa yapmıştı.

"Sakarya'ya geldiğinden beri bir kez dahi dışarıya çıkmadın. Biraz açıl, ortamlara gir. Eminimki vakit daha çabuk geçecektir. Şunun şurasında tatil için 2 gün kaldı."

Evet, 2 gün sonra Ankara'ya gidecektim. Uygar arayıp biletimin şimdiden hazır olduğunu, yapmam gereken tek şey kendimi sıkmamam gerektiğini hatırlatıyordu bana sürekli.

"Ama ben davet edilmedim ki?"

dedim, davet edilmeyen yere gidilmez kuralı vardır, bilirsiniz.

"Sen benim davetlimsin, hadi hazırlan bende ojelerimi süreceğim zaten."

Kafa sallayarak onu onayladım, biraz dışarı çıkmak benim içinde iyi olabilirdi.

Dolabımdan borda renkteki belden oturtmalı elbiseyi alıp üzerime geçirdim, saçlarımı da taradıktan sonra özenmeden, bolca ördüm.

Kolumda iplerden yapılma kahve rengi bileklikler vardı, bu Uygar'ı ilk fark ettiğim gün kolunda olan bileklikti, Aklıma gelince güldüm.

(4.bölüm, Su'yun Uygar'ı bilekliğinden tanıyışı.)

"Hazırmısın?"

diye seslenen Berra'ya olumlu cevap verdim. Odaya geldiğinde beni baştan aşağıya süzmüş ve hayret dolu bakışlarını yüzüme çevirmişti.

"Lan kızım, çuval giysen yakışacak. Ben bu elbiseyi giyip saçımı örsem kezban derler."

Ne demek istiyordu?

"Yakışmamış mı yani?"

Güldü, sonra yanıma gelip bilekliğime dokundu.

"Bu bileklik senin tarzın gibi durmuyor?"

dedi gülümserken, aynı sıcaklıkla cevap verdim.

"Benim değildi, ama benim oldu."

Seslice güldü.

"Demek ikinci bir Uygar eşyası."

Kafamla onayladım onu.

"Hadi, gidelim."

Beyaz babetlerimide ayağıma geçirip odadan çıktım ve Berra'nın peşine takıldım.

Kafeye geldiğimizde hafif bir müzik açıktı ve dans ediyorlardı. Ayağa kalktığımda Berra kolumu tuttu,

"Nereye?"

"Uygar'ı arayacağım."

Onayladığında sessiz bir köşe bulup Uygar'ı aradım. Üçüncü çalışta açmıştı.

"Efendim, Güzelim?"

"Uygar, dün geceden beri telefonun kapalıydı?"

daha çok cümle tarzı kullanmaya çalışmıştım çünkü hesap sorulmasından nefret ediyordu.

"Mm, Şarj bitmiştir bakmamıştım ve şimdi mesajlara bakıyorum da, Doğum günü eğlencesine giderken heber verdiğin bir mesaj göremiyorum, Su."

"Ama aradım ya, telefonun kapalıydı."

"Güzelim, git. Ben sana gitme demem ama bana bu bilgilendirme mesajını Berra değil, Sen atacaksın. Tamam mı?"

"Tamam, sen ne yapıyorsun?"

"Arda karakola düşmüş,"

diye sinirle soludu.

"Polislerden teslim alıp gebertecektim, sen aradın sakinleştim, yanlış zaman seçimi."

"Su, hadi gel."

diye seslenen Berra şuanlık sinir bozucuydu.

"Önce sen kapat,"

diyerek espiri yaptığımda Uygar'ın

"Tamam."

deyip yüzüme telefon kapaması göz yaşartıcıydı.

Arkadaşlar, ağlıyorum.

Bir müddet telefona "Sen, hayırdır ya" der gibi baktıktan sonra Berra'nın yanına geri döndüm.

"Konuşmanı bölmüş olabilirim ama şimdi seni uyarmalıyım, Biraz daha vakit geçtiğinde serseri çok olur burada, yanımdan ayrılmamaya çalış."

Ayaklandığında bu sefer ben onu durdurdum.

"Nereye gidiyorsun?"

"Sen burada takıl, diğer kızlara bakıp hemen geleceğim."

Onayladığımda gitti.
Oturduğum yerden insanları incelemeye başladım, Mini giyenler, kenarda köşede Uygunsuz harekette bulunanlar, İçki içenler.

Bakışlaımı ellerime indirdim,

Utanmıştım.

Bu toplumdan ve toplumun yetiştirdiği bu Aile çocuklarından çok utanmıştım. Kim bilir, Aileleri şimdi onları ders çalışmaya gitti yada Ödev almaya diye biliyorlardı.

Bir yararı olmasada içimden Babama teşekkür ettim, beni böyle ortamlarda yetiştirmediği için, Annemin yokluğunu bana hiç hissettirmediği için.

"Hadi, yapalım şunu."

Yanıma oturan guruba şaşırsamda birşey diyemedim, Burası serbest bir yerdi ve Berra buradan ayrılmamamı söylemişti. Sağımda bir kız ve solumda da bir kız oturuyordu. Yuvarlak bir hâl almıştık.

"Başlıyorum."

dedi, kızıl saçlı olan kız. Guruptan sevinç nidaları döküldü. Neye başlıyordu bunlar?

Kız, cebindeki sigarayı çıkartıp yaktı ve bir duman alıp yanındakine verdi. Ne yapıyor bunlar? Bir sigarayı bütün gurupmu içiyor? Sigaralarımı yok? Koluma dokunan elle yan tarafımdaki baygın bakan kıza baktım,

"Sıra sende,"

dedi sigarayı elime tutuşturup.
Bir elimdeki sigaraya birde guruba baktım.

"Ben sigara kullanmıyorum."

dedim. Guruptan sesli kahkahalar dökülmüştü. Yanımdaki kız yine konuştu.

"Ne o , korkuyormusun yoksa?"

Ters bakışlarımı attım ona,

"Korkuyorum demedim, Kullanmıyorum dedim."

"Hadi bir çekte ver şunu yanındakine, bu guruptaysan artık kullanıyorsun."

dedi yanımdaki kız bıkkınca ve Sigarayı ağzıma zorla tıktı.
Direnmeye çalışsamda nefes almam gerektiği için bir kaç kez o sigarayı içime çekmiştim.

"Eh be kızım, ne uğraştırıyorsun işte bu kadar."

diye dalga geçti sigarayı bana zorla içiren kız ve sigara benden sonrakine geçti.
Ne olduğunu anlayamadan, Bir uyuşma başladı üzerimde. Kucağımdaki elim yan tarafa düştü.

"O senin bildiğin sigaralardan değil kızım, pahalısından, Uçacaksın."

diye iğrenç bir fısıldama duymam ile zorda olsa guruptan ayrılıp Berra'yı aramaya koyulmam bir oldu.

Miğdem bulanıyor, başım dönüyor ve yürümem zorlaşıyordu.
Ona buna çarpa çarpa ilerleyerek Berra'yı buldum, Bu seferde görüş açım bulanıklaşmış ve son duyduğum ses şu olmuştu,

"Kız bayıldı!"

KURTARICIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin