Annemi iyi olduğuma zar zor ikna edip babamın mezarına gelmiştim. Haftada üç gün buraya gelip ektiğim çiçekleri sulayıp babama ve tüm ölenlere dua ediyordum. Normalde mezarlıktan korkan birisi olarak şimdi burada rahatlıyor olmam gerçekten tuhaftı. Ama yinede hiçbir zaman burada bir saatten fazla duramıyordum.
Ektiğim çiçekleri tek tek suladıktan sonra mezar taşının hemen yanına oturdum ve babam için dua etmeye başladım. Sanki babam yıllardır burada yatıyormuş da ben yeni öğrenmişim gibi hissediyordum. Daha önce zaten babamı öldü kabul ettiğim için buraya gelip ona dua ediyor olmam benim için çok zor olmamıştı.
Dua etme işlemimi bitirdikten sonra mezara son bir kez bakıp gideceğim sırada gözüme bir şey takıldı. Gördüğüm şeyin gerçek olup olmadığını anlamak için birkaç saniye bekledim. Evet, gerçekti. Alper, abisinin mezarının yanına çökmüş ağlıyordu. Demek istediğim.. Gerçekten ağlıyordu.
Bir an ne yapacağımı bilemeyerek orada öylece bekledim. Bu güne kadar onu hiç böyle yıkılmış görmediğim için bu manzara benim için gerçekten sürpriz olmuştu. Artık onun bir kalbi olmadığını düşünmeye başlamıştım fakat o gerçekten üzgündü. Hem annesini hem de abisini kaybetmişti. Babasına ne olduğu konusunda herhangi bir fikrim yoktu.
Empati kurmaya çalıştığımda bunun onun için ne kadar zor olduğunu bir kez daha fark ettim. Ben, yıllardır görmediğim babamı kaybettiğim için bu kadar üzülmüşken onun sürekli beraber olduğu ailesinin ölmesi..
Gözyaşlarım gözlerime hücum ederken hızla arkamı döndüm ve yürümeye başladım.
"Alaska." Alper'in ismimi söylemesi üzerine olduğum yerde durdum ancak arkamı dönmedim.
Bana doğru yaklaşan ayak seslerini duyduğumda kalbim ağzımda atmaya başladı. Duruşumu bozmamaya gayret ederek Alper'in tam önümde durmasını izledim. Üzerinde hala Anıl'ın kıyafetleri vardı. Oraya odaklanmamaya çalışarak gözlerinin içine baktım. Gözyaşlarını silmişti ama gözleri hala kızarıktı. Bir süre öylece bekledikten sonra ilk konuşan o oldu.
"O gün eğer polisler gelmeseydi bile ben seni vurmayacaktım." O kadar kesin bir ifadeyle konuşmuştu ki, eğer silahı başıma dayamasaydı buna inanacaktım. Fakat vurmayacak olsaydı o silahı başıma dayamazdı, biliyordum.
Boğazımı temizledim. "Git buradan Alper."
Söylediğim şeyin aksine bana bir adım yaklaştığında geri adım atma isteğimi zor bastırıyordum. "O tetiğe ben basmadım."
"Bu babamın öldüğü gerçeğini değiştirmiyor." Beni durdurmaması için koşarak yanından geçtim ve mezarlıktan çıktım.
Gözyaşlarımı serbest bırakırken nereye gittiğimi bilmeden koşmaya devam ettim. Sonunda park gibi bir yere geldiğimde kendimi çimenlere bıraktım. Ağlamamı bir türlü durduramıyordum. İki aydır tuttuğum gözyaşlarımı bir anda bırakmıştım sanki.
O tetiğe ben basmadım. Buna inanmayı o kadar çok isterdim ki. Ama lanet olsun ki hiçbir şey görmemiştim. Hem görmem de gerekmiyordu, onun ve abisinin saçma sapan bir intikam planı yüzünden ölmüştü babam. Bu da onu sonuna kadar suçlu yapıyordu.
* * *
"Şu toplantıyı sabahın köründe yapmak zorunda mıydık ?" Başımı masaya koydum, uykumu burada almaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESLİMİYET
Teen Fictionİçimde bir şeylerin yanlış gittiğine dair bir his vardı. Sanki, burada olmamalıydım. Ona güveniyordum, şu anki durumumda güvenmek zorundaydım. Ama o kadar tuhaf davranıyordu ki... Ondan korkmaya başlamıştım. Odanın içinde ellerimi belime koymuş...