Gözlerimi daldığı noktadan çekip bir süre etrafımı izledim. Kendimi derin bir uykudan uyanmış gibi hissediyordum. Bedenen, koltukta oturmuş televizyon izliyordum fakat zihnim burada değildi. Sesleri işitmiyordum bile. Aklım Alper'deydi. Gidişinin ardından saatler geçmiş olmasına rağmen ondan haber alamamıştım. Onun için endişeleniyordum. Yakalamaya çalıştığı adamın ona zarar vermesinden korkuyordum. Derin bir nefes aldım ve onu tekrar aradım. Yine telefon sonuna kadar çaldı ve bir kadın sesi beni telesekretere yönlendirdi. Sesli mesaj bırakmadan kapattım.
Bir süre daha televizyon izledikten sonra artık oturamayacağımı, evin içinde boğulduğumu hissettim. Anneme haber verip kendimi bir an önce dışarı attım. Ayaklarımın beni yönlendirmesiyle arka bahçeye, pencereme taş atan adamın saklandığı yere gittim. Küçük çam ağaçlarının arasında onu fark edememiştim. Ama Alper fark etmiş ve peşinden gitmişti.
Onu bir kez daha aradığımda bu kez telefonu kapalıydı. Ya kendisi kapatmıştı ya da başka birisi. Aramalarıma geri dönmeyip bir de telefonunu kapattığına inanmıyordum. Telefonu onda değildi, bundan emindim. Telefonu kulağımdan indirip koştukları yoldan yürümeye başladım. Etrafa garip bir sessizlik hakimdi. Bunu saatin henüz çok erken olduğuna bağlayıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Gözden kayboldukları noktaya geldiğimde yerde parlayan bir nesne gördüm. Güneş ışığı tam olarak o nesnenin üzerine düştüğü için uzaktan bile fark ediliyordu. O nesnenin yanına gittiğimde bir künye olduğunu fark ettim. Yerden almak için uzandığım sırada bir şey daha fark ettim. Kan izi. Künyenin üzerinde henüz tam olarak kurumamış kan bulunuyordu. Bir iki saniyelik tereddüt yaşasam da künyeyi aldım ve üzerinde yazan iki harfi gördüm. "A.P"
Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum fakat isim ve soy isim olduğunu tahmin edebiliyordum. Künyenin sahibini bulmak için etrafıma bakındım fakat sokakta kimse yoktu. Bu tedirginliğimi biraz daha artırdı. Künyeyi cebime koyup hızlı adımlarla evimizin yakınında bulunan parka gittim. Herhangi bir banka oturduktan sonra künyeyi çıkarıp tekrar incelemeye başladım. Kopmuştu. Koptuğu noktada yeni yeni kurumaya başlamış bir kan lekesi vardı. Kan lekesine dokunmamaya özen göstererek künyeyi ters çevirdim.
Bu künyenin sıradan bir künye olduğunu düşünmüyordum. Üzerindeki kan lekesine bakılırsa boğuşma sırasında koparılmışolmalıydı, bu da aklıma beni izleyen o adamı getiriyordu. Alper'le yaşadığı boğuşma sırasında kopmuş olması olası bir muhtemeldi. Ancak şimdi önemli olan künye değildi, bir an önce Alper'e ulaşmam gerekiyordu.
Telefonunu bir kez daha aradım fakat kapalıydı. Bu kez Sarp'ı aradım. İkinci çalışta açtı.
"Alaska?" Sesi uykulu geliyordu.
"Uyandırdım kusura bakma," gibi bir şeyler mırıldandım.
"Sorun değil, bir şey mi oldu?" diye sorduğunda ona bugün yaşadığımız olayları bir bir anlattım. Anlattıkça, yaşadığım endişe yüzünden sesim titredi ve gözlerim buğulandı.
"Hemen endişelenme, belki bara gitmiştir." Sesinden kendisinin de buna inanmadığı belli oluyordu.
"Öyle olsa bana haber verirdi."
"Gidebileceği başka bir yer var mı?" diye sorduğunda aklıma yeni aldığı dairesi geldi.
"Evet," dedim heyecanla. "Şimdi oraya bakacağım."
Telefonu kapattıktan sonra hızlı adımlarla taksi durağına gittim. Boş bulduğum bir taksiye bindikten sonra şoföre yolu tarif ettim ve arkama yaslandım. Aynı gün içinde birçok duyguyu bir arada yaşamıştım ve şimdiden yorulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESLİMİYET
Teen Fictionİçimde bir şeylerin yanlış gittiğine dair bir his vardı. Sanki, burada olmamalıydım. Ona güveniyordum, şu anki durumumda güvenmek zorundaydım. Ama o kadar tuhaf davranıyordu ki... Ondan korkmaya başlamıştım. Odanın içinde ellerimi belime koymuş...