KAZA

264 21 2
                                    

Alper'in yanından ayrılmamızın üzerinden neredeyse yarım saat geçmişti ama Sarp'ın öfkesi bir türlü dinmiyordu. Yarım saat boyunca yumruğunu sıkmış, bir an bile açmamıştı. Sinirini anlıyordum, benim için endişeleniyordu. Eğer Alper onun bulduğu planı uygulamayı kabul etseydi tüm bu tehditlerden kurtulma ihtimalimiz vardı. Fakat şimdi gelebilecek herhangi bir hamleyi beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yoktu. Bunun dışında Alper'in düşüncesini de anlıyordum. Onu çok fazla kırdığımı, öfkelendirdiğimi görebiliyordum. Bu planı uygulamayı kabul etmemesinin tek nedeni, benimle yan yana olmak istememesiydi.

Sarp yumruğunu çimlere geçirince başımı kaldırıp ona baktım. Şimdi dizlerini sallıyor, kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Siniri her geçen saniye artıyor gibiydi.

"Bu kadar sinir..." Bana attığı öfkeli bakış yüzünden cümlemi tamamlayamadım.

Evimizin karşısındaki parkta, çimenlerin üzerinde bağdaş kurmuş oturuyorduk. Parkı ilk defa bu kadar kalabalık görüyordum. Her tarafta neşe içinde oyun oynayan çocuklar ve onlara göz kulak olmak için gelmiş aileleri vardı. Annemin beni parka götürdüğü günleri az çok anımsıyordum. Çok fazla çalıştığı için öyle her gün gidemezdik. Haftada sadece bir gün, o da sadece bir saatliğine götürürdü. Ama o bir saat bile bana yeterdi.Babasıyla gelen çocukları gördüğümde onları çok kıskanırdım ama anneme bunu hiçbir zaman belli etmezdim. O küçük yaşımda bile bana babam hakkında konuşmayı yasaklamıştı. O zaman neden olduğunu bilmezdim ama büyüyünce anlamıştım. Babamdan konuşmak ona acı veriyordu, o zamanlar bile hala babamı seviyordu. Babamı böyle özel kılan şeyin ne olduğunu düşündüm. Mesela beni yıllardır hiç arayıp sormamasına rağmen onun için üzülüyordum. Ölümü için aylarca yas tutmuştum. Onu öldüren adama aşık olmama rağmen affedemiyordum.

Gözlerimi oyun oynayan çocuklardan çektiğim sırada karşımdaki bankta oturan takım elbiseli adam dikkatimi çekti. Adamı tanıyordum. Onu hem İstanbul'da annemin verdiği partide görmüştüm hem de birkaç hafta önce Alaska Bar'da. Ona baktığımı fark edince yüzünde bir gülümseme belirdi. Bense ona karşılık vermedim. İçimden bir ses adamın beni takip ettiğini söylüyordu. Onu dedem de tutmuş olabilirdi, üvey kardeşim de. Adam yerinden doğrulur gibi yapıp takım elbisesinin ceketini düzelttiğinde, gömleği ve pantolonunun arasına sıkıştırdığı silahını gördüm.

"Sarp," diye fısıldadım korkuyla. Başını kaldırıp soran gözlerle bana baktı.

"Kalk, hemen gidiyoruz. Adamın silahı var." Sesimdeki panik git gide artıyordu. Bir gözüm hala adamda, diğer gözümse Sarp'taydı.

"Hangi adam ?" Kafası karışmış gibi duruyordu.

"Arkandaki, takım elbiseli adam." dedikten sonra ayağa kalktım. Sarp da benimle beraber ayağa kalktı.

İkimiz beraber sakin ama hızlı adımlarla parkın çıkışına doğru yürümeye başladık. Çıkışın önüne geldiğimizde arkamı dönüp adama baktım fakat yerinde yoktu. Belki yanlış görmüşümdür umuduyla durup tekrar baktım ama adamın oturduğu yerde şimdi küçük bir erkek çocuğu ve annesi oturuyordu. Onu bulamamanın verdiği endişeyle tüm parkı gözlerimle taradım ama hiçbir yerde yoktu. Park çok kalabalık olduğu için bir yerlerde saklanıyor olabilirdi.

"Gitmiş." dedim biraz ileride beni bekleyen Sarp'a

"Yine de buradan uzaklaşmamız gerekiyor." Gözlerinde benimki gibi endişe vardı. Onun da aklına, Anıl ve arkadaşlarının onu vurup beni kaçırdığı gün geldiğini biliyordum. O adamla karşılaşırsak yine benim önüme siper olacağını da biliyordum.

Adımlarımızı hızlandırıp parkın olduğu sokaktan çıkıp ana caddeye girdik. Etraf kalabalıktı. Sanki tüm Niğde bugün dışarı çıkmış gibi bir görüntü vardı. Neredeyse saniyede bir arkamı dönüp bakıyordum fakat adamdan herhangi bir iz göremedim. Ya çok iyi saklanıp bizi takip ediyordu ya da peşimizi bırakmıştı. Yol boyunca yürüyüp bir ara sokağa girdik. Nefes nefese kaldığım için bir süre sonra durmak zorunda kaldım. Hem yaşadığım adrenalin yüzünden hem de ciğerlerime hava çekmekte zorlandığım için bacaklarım titredi ve kendimi yere bıraktım.

"İyi misin ?" diye sordu Sarp, endişeli gözlerle bana bakıyordu.

"İyiyim, çok yoruldum." Elimi kalbime götürdüm ve kalp atışlarımı dinledim. Çok hızlı atıyordu.

"Polisi aramama gerek var mı sence ?" Cebinden telefonunu çıkarmış, benim vereceğim cevabı bekliyordu.

Ona polisi aramasına gerek olmadığını söyleyeceğim sırada gözüme bir şey takıldı. Bir gölge. Bir insan gölgesi. Gölgenin sahibini göremiyordum ama erkek olduğuna kalıbımı bile basabilirdim. Birisi bizi izliyordu. Başımı gölgenin sahibini görmek için uzattığımda duvarın köşesinden gümüş renkli bir şeyin parladığını gördüm. Bir silah.

"Koş." diyerek ayağa kalktım hemen.

Sarp ne olduğunu anlamasa da benimle beraber koşmaya başladı. Bacaklarım titriyor, kalbim hızla çarpıyordu. Zihnim bu anı daha önce de yaşadığımı hatırlatıyordu bana. Arkamdan gelen kişinin takım elbiseli adam değil de Anıl olduğunu hayal ettim ve daha hızlı koşmaya başladım. Ara sokaktan çıkıp ana caddeye tekrar geldiğimizde Sarp birkaç adım arkamdaydı. Ne yöne doğru koştuğuma bile bakmadan kendimi yola attım. O sırada bana doğru son sürat gelen arabayı fark edememiştim bile. Arabayla çarpışmadan önce sanki ağır çekimden geliyormuş gibi Sarp'ın sesini duydum. Bu, duyduğum son ses oldu. Ardından bilincimi kaybettim.

TESLİMİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin