Bana göre her şeyin ilacı zaman değil, uykuydu. Uyumak, bu dünyada yaptığımız en güzel şeydi bence. Yatağa uzanıp gözlerimi kapatmak ve bir daha açmamak istiyordum. Yaz tatilinde olduğumuz için şanslıydım. İstediğim zaman uyuyor, istediğim zaman uyanıyordum. Tatilden döndüğümüzden beridir yataktan çıkmamıştım. Kendimi çok halsiz hissediyordum. Gün boyu uyumama rağmen uykumu bir türlü alamıyordum. Bu durum benim oldukça canımı sıksa da annem ve Engin ortalıklarda dolaşmayıp, başımı derde sokmadığım için memnun görünüyorlardı. Çağatay birkaç kere beni kaldırmaya çalışsa da ona sonuna kadar direniyordum. Kimsenin gücü beni yatağımdan ayırmaya yetmiyordu.
Biraz yemek atıştırmak için yatağımdan çıktığım nadir anlardan birisinde Çağatay beni kolumdan yakaladı ve kendi odasına doğru çekiştirmeye başladı. Ona itaat ederek odaya girdim ve kapıyı arkamızdan kapatıp kilitleyişini izledim. Neden kilitlediği konusunda hiçbir fikrim yoktu.
"Çantandaki silahı nereden buldun ?" Fısıltıyla konuşmasına rağmen sanki birisi duyacakmış gibi etrafıma bakındım.
"Bir arkadaşımın, o gelene kadar bende kalması gerekiyor." diye yalan söyledim.
"O arkadaşın Alper mi ?" Kendini tutamamış ve yüksek sesle konuşmuştu.
"Biraz daha bağır, henüz tüm ülke duymadı." Sinirle döner sandalyesine oturdum.
"Alper mi dedim sana ?" Tam önüme gelip ellerini sandalyenin kenarlarına dayadı.
"Hayır Alper değil, Bartu." Silah işini Bartu'nun üzerine attığıma daha şimdiden pişman olmuştum.
"Silahı hemen ona geri veriyorsun." Bana emir vererek konuşması hoşuma gitmiyordu.
"Yarın vereceğim, önümden çekil." Kalkmak için yeltendim ama önümden çekilmediği için tekrar oturdum.
"Eğer yarın vermezsen annene söylerim haberin olsun." Önümden çekilip odadan çıktığı sırada arkasından dil çıkarmamak için kendimi zor tutuyordum.
Çağatay'ın odasından çıktığım sırada Engin'le burun buruna geldim. Bana burada ne aradığımı soran bakışlarla bakıyordu ama bir şey söylemek yerine ona tatlı tatlı gülümsedim ve hızla kendi odama girdim.
Silahı kontrol ettiğimde hala aynı yerinde duruyordu. Sarı-mor çiçek desenli çantamın içindeki siyah kutudaydı. Peki Çağatay onu nasıl bulmuştu ? Aklıma gelen tek düşünce odamı karıştırıyor olmasıydı. En kısa zamanda bunu ona sormalıydım.
Neredeyse beş gündür Afra'yla konuşmadığımı fark edip hemen onu aradım. Birkaç çalıştan sonra telefonu açtığında sesi soğuk geliyordu. Onu günlerdir aramadığım için bana kızgındı. Defalarca özür dileyip hasta olduğumu söyledikten sonra biraz olsun kızgınlığı gitmişti.
"Bugün ne yapıyorsun bakalım ?" En şirin ses tonumu kullandım.
"Kaan yarışa katılacak demiştim, unuttun mu ?" Kesinlikle unutmuştum. Ama unuttuğumu belli etmemek için ne yarışı olduğunu sormadım.
"Sen de onu izlemeye gideceksin değil mi ?"
"Evet sen de gelsene hem Sarp'ta yarışıyor." Sesi yine eski coşkusuna kavuşmuştu.
"Anlaştık."
Telefonu kapattığımda ne yarışı olduğunu düşünmeye başladım. Araba yarışı mıydı ? Sarp'ın da Kaan'ın da daha önce araba yarışına katıldıklarını hatırlamıyordum. Koşu yarışı gibi bir şeyde olmadığını düşünürsek aklıma bir tek motor yarışı geliyordu. Alevhan sayesinde motor korkumu yensem de hala iki tekerli hızlı giden o araçlardan korkuyordum. Sarp'ın çok önceden böyle bir yarışa katıldığını hatırlıyordum. Başında sargı vardı ve ne olduğunu sorduğumuzda motor yarışında düştüğünü söylemişti. Bu yarışlar çok tehlikeliydi. Ne izleyici ne de yarışmacı olarak orada bulunmak istemiyordum ama Afra'ya gideceğimi söylemiştim, gitmezsem muhtemelen bana tekrar küserdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESLİMİYET
Novela Juvenilİçimde bir şeylerin yanlış gittiğine dair bir his vardı. Sanki, burada olmamalıydım. Ona güveniyordum, şu anki durumumda güvenmek zorundaydım. Ama o kadar tuhaf davranıyordu ki... Ondan korkmaya başlamıştım. Odanın içinde ellerimi belime koymuş...