"Her bir hücrem ölmek için kıvranırken, soluk bakışlı bir adam tüm intiharlardan kurtardı beni. Sonra ölümü bir daha hiç sevmedim.. Şimdi yalnızca o bana nefes bahşetsin diye, yüzlerce kere ölecek yanlarım var benim. Seve seve.."
Boğazımdaki kuruluk genzimi yakarken oradan derhal sıvı bir şeylerin geçmesi için bana yalvarıyordu sanki. Başucumda duran komidinin üzerindeki su dolu sürahiyi görünce neredeyse sesli bir şekilde kıkırdayacaktım. Evet, benim de hayatımın bazı anlarında şansım olabiliyordu. Nadir anlarında.. çok nadir..
Alışkanlığın getirdiği cesaretle aceleyle suya uzandım. Fakat karnımdaki derin sızı beni olduğum yere saplamış, sanki biri içeriden etimi sıkıştırmıştı. Öyle ki acının yoğunluğundan gözlerim dolmuştu."Başlarım böyle şansa."
Vücudumda o kadar çok bölüm acıyordu ki hangi birinin acısına tahammül edeceğimi şaşırmış haldeydim. Bu ani hareket bana kesinlikle fazla gelmişti. İyi de neden, neden bu haldeydim.. Beynimi zorlasam bile koştuğum kısma kadar hatırlıyor gerisini düşünmeye zorladığım zaman birde feci bir zonklamanın ızdırabıyla uğraşıyordum.
"Uyandın demek."
Tok bir ses kulaklarımdan süzülürken sesinin şiirselliğini görmezden gelen yanım aniden duyduğu bu ses karşısında irkilmişti. O dalgalı saçlarını gelişigüzel bir şekilde karıştırırken ben içimden bana bakacağı o anı kolluyordum. Kesin kahverengidir, yoksa ela mı? Yeşil midir? Kehribar mı?
Ve bana baktı, oldukça ifadesiz koyu mavi gözleriyle. Bunca kusursuz parçanın yanında bir de bir çift mavi göz beklemiyordum doğrusu, bu canımı sıkmıştı. Öyle boş bakıyordu ki, bir an için Ahmet'in bana olan bakışlarını hatırlamıştım. Ahmet genelde bana çözemediği bir bulmacaya bakar gibi bakardı. Fakat onunki farklıydı, kendimi bir sehpa ya da abajur gibi hissettiriyordu. Bir kaç saniye varlığımdan şüphe etmiştim. Boğazımdaki kuruluğu gidermek ve varlığımı kanıtlamak için yutkundum.
"Sen de kimsin? Neden buradayım?"
Boğazımdaki kuruluk yüzünden sesim pürüzlü çıkmıştı ve acı bir feryatla acilen suya ihtiyacı olduğunu anlatmaya çalışıyordu sanki. Ellerini iki yana açıp sanki çok bariz bir şeyi anlamamışım gibi bir yüz ifadesi takınarak cevap verdi.
"Çünkü deli gibi koşarken etrafına bakmıyordun ve arabama çarptın. Yani senin yüzünden buradayız."
Söylediklerini sindirmek için gözlerimi kırpıştırıp ifadesiz yüzüne baktım bir süre. Bunu yaparken kaşlarım kalkmış ciddiyetinde bir kusur arıyordum. Cümlesi öyle komik görünmüştü ki birazcık tebessüm etse ona eşlik edebilirdim belki. Fakat hayır, söylediklerinde ısrarcıymış gibi kaçırmadı gözlerini benden. Hafızamı yokladım bir süre, ama hayır... Kazaya dair en ufak bir an bile beynimde canlanmayı reddediyordu. Onun kadar ifadesiz olmak için yarışa girmiş, mimiklerime asla hareket etmemeleri için komut vermiştim.
"Arabana mı çarptım?"
"Arabaların vızır vızır olduğu yerden geçersen, üstelik yeşil ışık yanarken! Cidden bunu yaparken aklından ne geçiyordu?"
İfadesizliğine alışacağımı düşünürken böyle birden bana sesini yükseltmesi yine onun hakkında olan tahminlerimi yerle yeksan etmişti. Onu çözemediğim için kirpiklerimi kırpıştırıp dikkatlice yüzüne baktım. Hatırlamıyordum, hatırlamadığım bir şey için azar yiyordum, hem de hiç tanımadığım bir erkek tarafından. Ben de susmayı tercih edip buna karşılık ne yapacağını izledim. Olduğu yerden kalkıp ellerini saçından geçirdi.
"Bir açıklaman bile yok!"
O an beni değil de kendini azarlıyormuş gibi hissetmiştim nedense. Benimle değil, kendiyle kavga ediyordu sanki. Garipti, normal insanlar böyle durumlarda karşı taraftan özür dilemeye çalışmaz mıydı? Peki ben normal insanların nasıl tepkiler verdiğini biliyor muydum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK(KİTAP OLDU!)
Romance"Hiç ölmek istedin mi?" Beklemediğim bu soru karşısında ilk önce şaşırmış sonra kıkırdamıştım. "Neden güldün?" Oturduğum yerden kalkıp eğilerek reverans yaptım. "Karşınızda defalarca intihara kalkışan bir kız var bayım." Suratı ifadesizdi fakat umur...