29.BÖLÜM

8.8K 752 118
                                    

Ben, şüphesiz hastalıklı bir ruha sahiptim. Dolabında saklanan o minik kız belki de ben ölene kadar benimle olacaktı. Hatta çoktan ömrünün sonlarına gelmiş olan ihtiyar da ben ne kadar yaşlanırsam yaşlanayım yüzlerce sigara yakıp kırık penceresinden atacak, ölmeyecekti. İkisi de beni bekleyeceklerdi, biliyordum. Hani olur ya, kurumuşsunuzdur. Bir damla mutluluk için bile kökünüzü bırakıp başka topraklara ayaklanacak kadar açsınızdır buna. İşte.. Savaş'ı böyle anlatabilirdim. O, benim çürük toprağımdan ayrılıp koşarak kök saldığım yeşil bahçemdi. Belki de hemen dibimde yeşeren minik bir tohum.. Ne olduğu önemli değildi.. Nasıl olduğu da.. Tanrım, mutlu hissediyordum. Yaşadığım süre boyunca neredeyse hiç hissetmediğim bu duygu tıpkı çöldeki serap misali beni baştan çıkarıyordu. Defalarca küçük tacizlere uğramıştım, dayak yemiştim, iftiraya uğramıştım. Fakat şimdi tüm bunların üzerini örten birşeye sahiptim. Bunları bana unutturan birşeye. Aşk mıydı? Ya da başka birşey.. Umrumda bile değildi. Hayatımda ilk kez güzel birşeyler hissediyordum ve bunu sonuna kadar yaşayacaktım.

Ben o'ndan kaçırdığım gözlerimi nereye koyacağımı bilemezken Yağmur dehşet içinde bana doğru konuştu. "Neden sesinin bu kadar güzel olduğundan bahsetmedin!"

Ben yalnızca gülümsemekle yetinirken Melih omzuyla beni garip bir şekilde dürterek başını iki yana salladı.

"Seni gidi yere bakan yürek yakan!"

Tanımadığım ve adını söylemelerine rağmen unuttuğum bir kaç kişi de iltifat etmişti. Kesinlikle iltifatı seven biri değildim. Üstelik bunca kalabalık ve inceleyen gözler beni yeterince boğuyordu. Dikkatlerin üzerimde toplanmasını sevmiyordum. Daha ne kadar kendimi sıkacağımı bilmiyorken içimdeki küçüğün çığlıkları ruhumun zarını patlatıyordu.

"Hadi Savaş! Sende birşeyler söyle. Sesini özledik!"

Nereden geldiğini anlamadığım bir kız sesi bağırınca herkes onu onaylayıp şarkı söylemesi için ısrarda bulunmaya başlamıştı. Savaş elindeki henüz bitmemiş olan sigarasını rastgele savurup yerinden kalktı. Ne olmuştu ki şimdi? Yağmur'a aceleyle veda edip bende peşinden koşmaya başladım. O yalnızca yürüyor olmasına rağmen ona yetişememem bana geçen gün söylediğim yarışalım mı? cümlemi hatırlatmıştı. Şimdi düşününce, iyi ki de yarışmamıştık..

Arabaya bindiğinde bende nefes nefese kalmış bir şekilde ön koltuğa yerleştim. Savaş'a döndüğümde kafasını direksiyona yaslamış elleriyle iki taraftan tutunuyordu. Parmak boğumları sıkmaktan bembeyaz olmuştu. Tedirgin bir şekilde elimi uzatıp omzuna dokundum.

"İyi misin?"

Bir anda kafasını kaldırıp bana doğru kükredi.

"Değilim! Allah kahretsin!" Elini direksiyona geçirip yeniden bana döndü. "Bana iyi davranma Eylül! Haketmiyorum! Şu boktan hayatımda başıma gelen iyi hiçbir şeyi haketmiyorum!"

Ses tonundan yüreğimin en kuytu köşelerini zehir gibi sarmalayan acıyı hissetmiştim. Bu haksızlıktı. Onun acı çekiyor olma fikri bile beni mahvediyordu..

"Böyle söyleme." Sesimin titremesine engel olamamıştım.

Arabayı bir anda çalıştırıp gaza bastı. Fazlasıyla hızlı gidiyorduk fakat ben yola bakmak yerine onu izliyordum. Elimde olsaydı acısını seve seve sırtımda taşıyacağım adamı.. Hem hızlı gitse ne olurdu ki.. En fazla ölürdük. Daha güzel bir intihar düşünemiyordum..

SARMAŞIK(KİTAP OLDU!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin