Tenime değen her erkeğin bıraktığı her bir izi kazımak isteyecek kadar nefret ediyordum. Bir erkekle, yaşı kaç olursa olsun yalnız kalınca içime panik dalgaları doluşuyordu. Sarılmak, el sıkışmak, tokalaşmak.. Bu basit eylemler bile içimdeki küçüğün pençelerini çıkarıp ruhumun bütün köşelerini tırmalamasına neden oluyordu. Birde onun ellerinin bileğime ne kadar yakıştığını düşündüm tüm bunların arasında. Kendimi bir kilite benzettim. O'ysa benim anahtarım gibiydi. Elleri, o kadar yakışıyordu ki tenime. Sanki yıllardır kaybettiği yeri bulmuşlar gibi hissediyordum her defasında. Anahtarım kilite değdiği an, yabancılık çekmiyordu. O bile, nasılsa açacak diyordu. Dedimya parçaları bilinmezliğe savrulmuş tamamlanmayan bir yapbozdum ben. Ruhumun köşesine ne çok yakıştı senin varlığın..
Hırçın mavi dalgaların çarptığı kısık gözlerini yüzümde gezdiriyordu. Öyle güzeldiki ona bakmak. Dalgalarında boğulmayı bile severdim ya... Kalbimin atışını daha anlamlı buldum o saniyelerde. Kalbim, onun için atıyordu. Ben ona aşıktım.. Gülümsedim.
Daha da kıstı bana bakan mavilerini. Kendime içsel bir tokat atıp duvarlarımı yüzüme yerleştirdim. Biraz önce ona aptal aptal gülümseyen ben değilmişim gibi.
"Ne oldu Savaş?"
"Ozanla mı konuştun sen?"
Bunu sorarken bileğimdeki eli bir kat daha sıkılaşmıştı. Nedense hoşuma gitti birden. Parmaklarının damarlarıma kadar izi çıksın istiyordum. Sanırsam sonunda kafayı yemiştim.
"Seni ilgilendirdiğini sanmıyorum."
Düşündüklerimle söylediklerim uyuşmuyordu belki ama, artık ona istediği gibi davranabilme lüksünü vermeyecektim.
"Sana bir soru sordum."
"Bende cevap verdim."
"Eylül!"
Sesini yükseltmesiyle muhtemelen sokaktaki bir kaç yüz bize dönmüştü. Umursamadım. Arkada duran kızıl saçlı kızı umursuyordum ama... Biraz.. Çok az..
Bileğimi elinden hızla çekip dakikalardır susturmaya çalıştığım küçük kız kapattığım ağzını elimi ısırarak özgürlüğüne kavuşturmuştu.
"Ne var Savaş! Yeter artık. Gerçekten bıktım bu gelgitlerinden. Bir anda iletişimi kesip ortadan kayboluyorsun! Sonra hiçbir şey olmamış gibi karşıma geçip benimle konuşuyorsun! Amacın ne senin? Psikolojin falan mı bozuk? Dengesiz misin?"
Şuan nasıl göründüğümü bilmiyordum fakat şu arkadaki gözüme batan kız biraz garip bakıyordu. Savaş derin bir nefes aldı, tam ağzını açıp birşey söyleyecekken kapattı. Bunu bir kaç kez tekrarladıktan sonra buna dayanamayıp yeniden konuşmaya başladım. Sabrımı biri çalıp kaçmıştı o saniyelerde..
"Biliyor musun? Umrumda değil. Bence arkandaki süs mankenini daha fazla bekletme. Ve, sakın bir daha karşıma çıkayım deme."
Arkamı dönüp yerleri döverek yürürken içimden garip bir şekilde yeniden bileğime sarılmasını diliyordum. Psikolojim iyiden iyiye bozulmuştu.
Eve doğru gitmeyi düşünürken Ozan'ın endişeli gözlerini buldu gözlerim. Tam mavinin önünde tartıştığımızın o an farkına varmıştım. Ne zamandır bizi dinlediğini bilmiyordum fakat kendiyle ilgili kısmı duysaydı muhtemelen ortaya atılırdı, hatta.. Buna emindim.
"İyi misin?"
O bana bunu sorarken Savaşla şu kızıl çirkin kız -çok çirkin- içeriye girmişlerdi. Mavi'nin hemen yanındaki Lapis Kafe'ye girmeleri gözümden kaçmamıştı. Zaten Ozan'ın olduğu bir mekanda bulunmasını garipserdim. Kendime geldiğimde, yani Savaş'ı dikizlemeyi bitirdiğimde Ozan'a döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK(KİTAP OLDU!)
Romance"Hiç ölmek istedin mi?" Beklemediğim bu soru karşısında ilk önce şaşırmış sonra kıkırdamıştım. "Neden güldün?" Oturduğum yerden kalkıp eğilerek reverans yaptım. "Karşınızda defalarca intihara kalkışan bir kız var bayım." Suratı ifadesizdi fakat umur...