Onun istediği gibi gitmeyi kabul etmiştim fakat o bundan memnun olmak yerine suratını anlamlandıramadığım bir gölgeyle süslemişti. Kızgın mıydı? Hareketlerinin sebebini düşünmek her defasında beni yorduğu için üzerinde durmamıştım. Hem neden gidelim demiştim ki sanki! Şu düşünmeden konuşmalarım yüzünden bir gün başıma saçma sapan bir şey gelecekti.
Olduğu yerden kalkarken sessizliğinin beni takip et anlamına geldiğini farzederek arkasından yürüdüm. Nereye gidecektik? Merak ediyordum. Bir tarafımda gitmek istemiyordu. Ben kararsızlığımın içinde yüzerken duyduğum ses attığım adımı yere çivilemiş, bir milim dahi kıpırdamama izin vermemişti.
"Eylül."
Ses tonunda öyle hükmedici bir ton gizliydi ki, korkarak arkamı dönmüş ve o sert mizacıyla karşı karşıya gelmiştim. Merhaba Haldun Bey.. Sanırım yağmurdan kaçarken doluya tutulmak tam olarak böyle birşeydi.
"Bir yere mi gidiyorsun?"
Bir yere mi gidiyordum? Bu kadar basit bir soruyu öyle ürkütücü soruyordu ki sanki dünyadaki en berbat şeyi yapıyormuş gibi hissetmeden edememiştim. Ne demem gerekiyordu bilmiyordum fakat ağzımdan çıkanlara sahip çıkamamıştım o saniyelerde.
"Ah, şey.. Ben mi? Hayır. Buralarda dolaşıyordum.. Bilirsiniz.. Hava almak istedim.. Bende tam şimdi dönüyordum.."
Her kelimenin sonunda duraksayışım beni biraz fazla sorunlu gösterse de Savaş'ın yüzüne bile bakmadan elimden geldiğince çabuk bir şekilde eve doğru yürüdüm. Yalan söylediğimi alnıma yazsaydım da şuan ki halimden pek farkı olacağını sanmıyordum.
Burada Haldun Bey sayesinde kalıyordum. Çok rahat bir yatağa, bir odaya, yiyeceğim yemeklere ve eskisine göre pahabiçilemez bir iç huzura sahiptim. Bu iç huzur bana verilen özgürlüğün hediyesiydi. Tüm bunlar bana sağlanmışken onun canını sıkacak en ufak bir davranış bile sergilemek istemiyordum. Böyle bir nankörlüğü yapmaya hakkım yoktu. Sonra boynumdan çıkardığımı sandığım hayali tasmam biraz daha incelmiş bir şekilde belli etti kendini.
Yalnızca sahibin değişti aptal kız. Hala özgür değilsin..
Ardımda nasıl bir şekilde olduğunu bilmediğim bir Savaş bırakmıştım. Muhtemelen şuan sinirden kuduruyordu. Belki de hiç umursamamıştı, bilmiyordum.
Ruhsal yorgunluğum kendini belli ederken erken olmasını umursamadan yatağıma uzandım. Hava soğuk değildi fakat serin pikeyi üzerime çekip sıkıca sarılmıştım. Gülsüm anneyi düşünürken kirpiklerimin arasından bir damla süzüldü yastığıma. Asya'yı, Burcu'yu, Melisa'yı düşündüm sonrasında. Bir kaç damla daha taklit etti bir öncekini. Serap beni dövdüğünde sığındığım birileri oluyordu hep. Ya da tacize uğramanın kıyısından geçtiğim zamanlarda. Hiçbir şey olmasada oturup öylesine ağlayıp sarılıyorduk birbirimize. Şimdiyse bir pikeye sarılarak ağlıyor olmak, içimde ağır bir şeylerin devrilmesine neden olmuştu.
Ne kadar saçma sapan bir hayatın ortasında duruyordum.
Kendimi nereye koyarsam inatla hiçbir yere yakışmıyordu benliğim. Kimdim ben? Nereye aittim? Yaşamam gereken hayat hangisiydi? Seçenekleri kendim bile belirleyemezken bir mecburiyetin daha kıyısında boğuluyordum.
Ölmek istiyordum. Çoğu zaman ölüm yankılanıyordu tüm beynimin içinde. Birde ona karşı mücadele ediyordum. Birde onun tasması yakıyordu bedenimin her bir köşesini. Kendi kendime, neden mücadele ediyorsun Eylül? Ölüm, sence de daha huzurlu bir seçim değil mi? diye söyleniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK(KİTAP OLDU!)
Romance"Hiç ölmek istedin mi?" Beklemediğim bu soru karşısında ilk önce şaşırmış sonra kıkırdamıştım. "Neden güldün?" Oturduğum yerden kalkıp eğilerek reverans yaptım. "Karşınızda defalarca intihara kalkışan bir kız var bayım." Suratı ifadesizdi fakat umur...