Okumaya başladığınız tarihi yoruma bırakır mısınız? Hoşgeldiniz, iyi ki geldiniz.. 🎈
❀
"Biraz acı lazım dudaklarıma,
Kalbime diyorum, kimsesizlik değil.. bir kimse lazım.
Biraz, yağmur lazım tenime..
Lütfen, artık birşeyler yağıversin.. dinsin bu kuraklığım.."❀
İnsanların ruhu bir bedene sürüklenip sonrasında gelişigüzel bir şekilde hayatın ortasına fırlatılmış gibi geliyordu bana bazen. Ruhun naifliği, bedene uyup uymaması ya da bırakıldığı yerde yaşamayı becerip beceremeyeceği sorun değildi sanki. Yaşayamıyordum, yıllardır aldığım bütün nefesler soluk borumda göçebeydi. Bana bıraktıkları beden, bu ağır ruhu taşıyamıyordu.
Üzerime dökülen sıcak suyla yerimden sıçrarken hala neden bu hayatta olduğumu anlamaya çalışıyordum. Kabuslarımdan birinde olduğum yanılgısından onun bana bakan soğuk gözlerini görmemle birlikte çıkıvermiştim. Aslında hayır, soğuk bakmıyordu. Birkaç saniye yüzünün herhangi bir noktasında duygu belirtisi aradım. Koyu kahve gözlerine, düz biçimli burnuna baktım. Omzunda olan saçlarını yine ensesinde toplamıştı, kafasından çıkardığını neredeyse hiç görmediğim o rengi solmuş siyah beresini inceledim. Kalın dudaklarını saklayan sakallarında bile bir duygu aradım. Benden nefret ettiğine dair bir iz. Yoktu. Galiba neden her sabah üzerime farklı ısılarda su döktüğünü asla anlamayacaktım. Birkaç hafta önceki soğuk suyun bıraktığı hastalığın izlerini yeni atlatmıştım. Kaynar olmadığı sürece sıcağı tercih ederdim, havalar hala soğuktu ve bu benim için kötünün iyisiydi.
Ben gözlerimi kaçırdıktan sonra bunu bekliyormuş gibi yavaşça arkasını dönüp çıktı evden. Bense her sabah bunu yapıyor olmanın alışkanlığıyla yerimden kalkıp ıslanan battaniyemi evin önündeki ipe asmak için yürümeye başladım. İki odalı kutu gibi bir evde yaşıyorduk, ben mutfakla birleşik olan salonda bir kanepede uyuyordum. Yerde yattığım zamanlar daha çok olduğundan telleri sırtıma batan bu yatak bana kuş tüyü gibi geliyordu.
Elimdeki battaniyeyi dış kapının hemen önündeki ipe asarken yüzüme çarpan temiz havadan derin bir nefes aldım. Normalde gürültülü olan mahalle bu saatlerde sessiz ve sakindi. Sabahlarımın birkaç dakikası bana aitti ve bu nadir anları seviyordum.
"Bu çöpler niye hala burda!"
Yerimden sıçrarken bana ait o anın sonuna geldiğimi biliyordum. Esra'ydı bu. Kafama her sabah su dökerek uyandıran Sadist Ahmet'in imam nikahlı karısı. Gerçi imam nikahları olduğuna da pek emin değildim zira Ahmet pek inançlı birine benzemiyordu. Muhtemelen bu Esra'nın uydurmalarından biriydi.
"Atıyorum hemen."
"Dün atacaktın kaz kafalı. Bir daha sabahları burada çöp görmeyeceğim!"
Uykudan yeni kalkmasına rağmen kahvaltı niyetine bana nutuk çekme fırsatını asla kaçırmıyordu. Siyah bol bir hırkanın içine giydiği kırmızı dantelli geceliğine baktım. Askısı sola kaymıştı, uzun süre önce boyattığı sarı saçlarıyla diplerindeki koyuların ne kadar sırıttığını inceledim. Tokası saçlarının kenarından düşmek üzereymiş gibi duruyordu. Etine dolgun fakat kilolu değildi Esra, nedense her yanından özgüven akıyordu. Bakımsız olsa da dişiliğinin getirdiği avantajları iyi biliyordu sanırım.
"Markete gidip geliyorum, döndüğümde kahvaltı hazır olsun."
Kendi sesime bile tahammül edemediğim için, yalnızca başımı salladım. Birkaç dakika sonra gittiğinden emin olunca çabucak kanepeye uzanıp gözlerimi kapattım. Sadece birazcık dinlenmek istiyordum. Yine oradaydı, dışarıya veremediğim onlarca nefes kursağımdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK(KİTAP OLDU!)
Roman d'amour"Hiç ölmek istedin mi?" Beklemediğim bu soru karşısında ilk önce şaşırmış sonra kıkırdamıştım. "Neden güldün?" Oturduğum yerden kalkıp eğilerek reverans yaptım. "Karşınızda defalarca intihara kalkışan bir kız var bayım." Suratı ifadesizdi fakat umur...