Yumuşacık yastığa sarılıp esneyerek daha çok yayıldım yatağa. Yerimin yumuşaklığı beni şaşırtırken rüya ve gerçekliğin arasında sıkışmış gibi hissediyordum. Benim bazı geceler sırtıma yayları batan yatağım bu kadar rahat değildi ki. Kulaklarımda eşsiz bir müzik gibi dans eden kuş cıvıltıları da bu rüyaya eklenince gözlerimi açıp açmamak konusunda düşünmeye başlamıştım. Yoksa, ölmüş müydüm? Tek gözümü açarken bile korkuyor, göreceklerimin endişesiyle kalbim hızla çarpıyordu.
Sağ tarafımda komidin görmemle bir evde olduğumu hissetmek rahatlamama neden olmuştu. Gülümsedim bu halime. Daha dün ölmek için ağlayıp ortalığı talan etmiştim, şimdiyse yaşadığım için neredeyse içim rahatlamıştı. Bir gün kendi yarattığım ironilerin içinde boğulacaktım.
İyi de kimin evindeydim?
Aklıma gelen bu fikirle hemen yorganı kaldırıp üzerimdeki kıyafetlere baktım. Çıplak olmadığım düşüncesi rahatlatırken üzerimdekini görmem henüz kavuştuğum rahatlık hissinin üzerine çabucak toprak örtmüştü. Benim olmadığından emin olduğum bana yeterince büyük gelen siyah bir tişört üzerimdeydi. Tecavüz edildiğim düşüncesi yeniden içimde büyük fırtınalara sebep olmuş, içime akın eden ölme isteğine engel olamamıştım. Zaten akmaya hevesli gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken kafamı kaldırıp etrafa bakmamla odanın bana fazlasıyla tanıdık geldiğini farkettim. Pekala, sabah sabah yaşadığım onlarca duygu değişimi beni fazla yormuştu.. Dikkatle incelediğim odanın tanıdıklık hissi genzimi yakarken buraya nasıl geldiğimi hatırlamaya çalışıyordum. Gözlerimi kapatıp dün geceye odaklanırken yaşadığım o iğrenç anlardan kesitler gözümde canlanmıştı. O adamın bana dokunmaya çalıştığı anlar beynime süzülürken eş zamanlı olarak gözyaşlarım arsızca yanaklarımı ıslatmaya başlamıştı.
Bu, benim defalarca düşünüp kendime eziyet ettiğim kuruntularımdan bile berbattı. Bu his; ruhumun her bir noktasını soğuktan titretiyor, asıl ölmek isteğinin ne olduğunu bana açıkça gösteriyordu. Ben ölmek isterken hep bir kapı bırakırdım ardımda, ya güzel olabilecek bir hayatı terkediyorsam diye. Fakat böyle bir durumdan sonra yaşanabilecek tüm yanlarını yitiriyordu hayat. Nefes alabileceğim tüm gökyüzünü elimden acımasızca söküp alıyordu..
Tertemiz biri değildim, evren bana böyle bir şansı kesinlikle layık görmemişti. Fakat kirli de diyemiyordum kendime. Burcu'yu düşündüm sonra. Benim tanıdığım en merhametli, en yüce gönüllü insandı. Tüm yaşadığı kötü şeylere rağmen güçlü kalmayı kendine borç bilmiş, bir kadının başına gelebilecek en kötü olayı yaşamış olsa da, bu dünyada kirli diyerek nitelendireceğim en son insan bile değildi. Asıl kirli, ruhu pislikten çürümüş olan kişiler, böyle utanmadan bir başkasının bedenine göz dikebilen yaratıklardı, bunu biliyordum.
Peki ya Savaş?
Silik bir şekilde aklıma gelen görüntüler içimden ılık bir şeylerin akıp gitmesine neden oldu birden. Ona olan borcum yeniden katlanmış ve zaten kamburu olan ruhuma yük olmaya başlamıştı. Teşekkür etmeyi her ne kadar sevmesem de, ilk kez elimden başka bir şey gelmeyeceğini hissettiğim için ona bunu borçlu olduğumu düşünüyordum. Hatta elimden yalnızca bunun geliyor olmasının ezikliğini hissetmeye başlamıştım.
İyi de onun öyle bir yerde ne işi vardı peki?
Şimdi de onun bir süper kahraman olduğunu hayal ettim. Bir an için aklımda onu pelerinle canlandırırken ne ara bu kadar saçma düşüncelerin içine daldığımı bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK(KİTAP OLDU!)
Romance"Hiç ölmek istedin mi?" Beklemediğim bu soru karşısında ilk önce şaşırmış sonra kıkırdamıştım. "Neden güldün?" Oturduğum yerden kalkıp eğilerek reverans yaptım. "Karşınızda defalarca intihara kalkışan bir kız var bayım." Suratı ifadesizdi fakat umur...