BÖLÜM 1

38 5 4
                                    

Arkadaşlar lütfen sabırla okuyun pişman olmazsınız. .

1.GİRİŞ

Zaman değişmişti. Yaşanan depremlerin ardından kıtalar bölünerek kilometrelerce uzağa ayrılmış ve her biri birbirinden farklı dokuz büyük adanın ortaya çıkmasına neden olmuştu. En verimli ve en güçlü topraklara yani adaya Büyük Koloni sahipti. Güç ve para ellerindeydi. Bu yüzden hepimiz var olma sebebimizi onlara borçluyduk ya da en azından emirleri altında yaşattıkları insanlar böyle olduğunu düşünüyorlardı.

Nükleer savaşların ardından yıllar geçmesine rağmen etkileri hala devam ediyordu. İnsanlara çeşitli hastalıkların teşhisi konuldu. Büyük koloni bütün hastalıkları yok edip, kanseri tedavi edecek panzehri buldu, açlığı durdurdu ve halka yaşayacak güzel mekânlar yaptı. İlk başta bunu insanlığın iyiliği için yaptığı düşünüyordum. Ama asıl neden sadece kendilerinin kullanacağı orta gelir bir halk sınıfı yaratmaktı. Böylece yönetenler istedikleri gibi hareket edecek ve her şeye sahip olabileceklerdi. Bütün adalar üzerinde yalnızca onların söz hakkı vardı. Irk kavramı tamamen ortadan kalkmıştı. Kullanılan tek bir dil vardı o da hemen hemen herkesin bildiği İngilizceydi.

Koloni uzun zaman önce adaları kontrol etmekte zorluk çektiği için yönetimin kolaylığı açısından her adadan bir kişiyi yöneten ilan etti. Bizim bulunduğumuz adayı İtalyan asıllı bir adam yönetiyordu. Galtem Silvio. Kendisi İngilizceyi pek az konuşabilse de koloni bir kere onu seçmişti ve görevini de en iyi şekilde yerine getirdiğine inanılıyordu. Bunun sebebi ise her yıl koloniye diğer adalardan daha fazla haraç veriyor olmasıydı. Elbette ki bu parayı yönettiği halkı sömürerek kazanıyordu. Sonuçta kimse ona 'hayır' diyemezdi. Diyenlerin sonunun ne olacağını da herkes çok iyi biliyordu.

Bize bakılarak diğer adaların durumu çok daha iyiydi. Çünkü onlarda kurallar ve bir düzen vardı. Silvio'nun kuralları ise yalnızca onu ve adamlarını korumak için yazılmıştı.

Panzehir verilmeyen tek yer bizim bulunduğumuz adaydı.

Yönetenler sürekli suçlu olduğumuz gerçeğini yüzümüze vuruyor ve panzehri hak etmediğimizi söylüyorlardı. Tuhaf olan şey ise aramızda evli, çocuk sahibi ve artık suç işlemeyen iyi insanlarda yaşıyordu. Onların bunu hak etmediğini düşünüyordum. Hele ki çocukların. İçlerinden pek azı yaşlandığını görebiliyordu. Bazılarımızın ömrü eğer panzehir kullanmazsa birkaç yılla sınırlıydı. Sokaklar hasta insanlardan kırılıyordu

Bizlere sadece günü geçirebileceğimiz pahalı ilaçlar satıyorlardı.

COLAN

Gözlerimi kapattığımda sessizliğin etrafını saran küçük çıtırdamalar giderek çoğaldı. Karanlığın içinde gezinen seslerin hepsini şimdi rahatlıkla duyabiliyordum.Kendimi tatlı boşluğa bırakırken beynimi dolduran düşünceler yavaşça zihnimi terk ediyordu. Uykuya dalmadan önce genelde bir yerden düşüyormuş gibi hisseder ardından geri uyanır ve tekrar uykuya dalardım. O zaman bütün sesler sırasıyla yok olurdu. Saatteki akreple yelkovanın birbirini kovalayışı, usul esen rüzgârın kapı aralığından birkaç kâğıt parçasını titretmesi, yan odadaki fısıltılı konuşma sesleri. Hepsi bir an da yok olurdu.

" Hikâyeyi yeniden anlatmamı ister misin?"

Ablam gözlerini büyüterek bana doğru baktı. Heyecanla başımı salladım. Sonra eski battaniyeyi boynuma kadar çekip gözlerimi sıkıca kapattım.İncecikkollar bedenimi daha sıkı sardı. Elleri benimkilerden çok daha sıcaktı.

" Bir varmış bir yokmuş..."

" Hayır, bu sefer sonundan başla. Bir türlü sonunu getiremeden uyuyorum."

 BULANIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin