COLAN
" Kaçak," dedim hiç kekelemeden. Korkmuyordum. " Batı duvarının arkasında görüldü. Sen orayı al, ben önce bodrum katını kontrol edeceğim."
Dokuz başını sallayıp, batıya yöneldi.
Askerlerin göğüslerinde isimleri yazmıyordu. İsimlerinin yerine her birine sayılar verilmişti. Benim göğsümde ise altı yazıyordu. Ben onlar için altıydım. Karşımda dikilen bir diğer askerin göğsündeyse on iki yazıyordu.
" Tamamdır. Acele et. Biliyorsun içeride vakit geçirmek için yalnızca beş dakikamız var. Yoksa ölürsün."
Başımla onaylayıp askerlere selam verdim. Ardından ön kapının girişindeki bir dizi şifre gözüme çarptı. Dönüp arkama baktığımda bütün gözlerin beni izlediğini fark ettim. Ne yapacağımı düşünürken içeriden başka bir asker çıktı. Daha üst rütbeli. Diğerleri ona selam verdiğinde hiç beklemeden bende selam verdim. Asker hızlı adımlarla uzaklaştığında kapanmadan kapıyı yakalayıp içeri girdim.
Evin kapı girişinde onun ve diğer yönetenlerin resmi vardı. Silvio, Eron, Bodolf ve Çin asıllı yöneten Boa-zhi. Kendisi ünlü bir çocuk katili. Küçük çocuklara tecavüz edip, öldürmekten yıllar önce cezalandırılmıştı. Sonra Koloni suçluları hapishaneye değil, bir adaya hapsetmeyi düşündü. O da diğerleri gibi buraya sürüldü.
Girişteki kamera yüzüme yöneldiğinde hemen arkamı dönüp en alt kattaki merdivenlere yürüdüm. Silvio'nun evinde gezindiğime hala inanamıyorum. Onun bastığı basamaklara basıyorum. Ondan sadece birkaç kat aşağıdayım. Düşmanımla aynı evde olmanın verdiği adrenalin etkisi bütün vücudumu ele geçirmişti.
Bodrum katına indiğimde kameralara yüzümü göstermeden ilerlemeye devam ettim. Elimdeki feneri odalara tutarak sanki birini arıyormuş görünüşü vermeye çalışıyordum. Sessizlik içinde bir tıklama sesi vardı ve sürekli kendini tekrar ediyordu. Su damlaları gibi ama ses daha farklı.
Sesin geldiği yöne doğru yöneldim. Ses sanki ben nereye gidersem oraya geliyor gibiydi. Başımı eğip gözlerimi kalbimin üzerinde yanıp sönen ışığa verdim. Asker içeride sadece beş dakika geçirebileceğimi söylerken bundan bahsediyordu. Askerlerin içeride başına buyruk dolanmalarını önlemek için göğüslerine küçük bir çip yerleştirilmişti. Çip patladığında muhtemelen kalplerini etkiliyordu. Kalp krizi geçirmelerini sağlıyor olabilirdi. Çünkü şuan da kalp krizi geçirecekmiş gibi hissediyordum. Soğuk soğuk terliyor, sol göğsüm sıkışıyor ve sanki odadaki hava giderek azalıyordu.
Ölüyordum.
Merdivenlere yöneldim. Göğsümde yanıp sönen ışık kalbime bir tür sinyal yolluyordu. Yeleği çıkarmaya çalıştım. Ama sanki ellerim kilitlenmişti. Duvarlara dayanarak yerde sürüklendim. Nefes alamıyorum. Hava yok. Yanıp sönen ışık tavana yansıyordu. Gözlerimi kapattım. Sağ elimle yeleği çıkarmayı denerken aniden sinyal kesildi. Hiç beklemeden yeleği çıkarıp bir köşeye fırlattım. Şimdi kendimi eskisi gibi hissediyordum.
Merdivenlerden yukarı çıkıp bütün koridoru göz ucuyla süzdüm.
Ahşap ev modern döşenmişti. Koridora çıkıp yavaşça girişin hemen karşısındaki salona yöneldim. Tavanda asılı duran lamba kristalden yapılmıştı ve göz alıcı görünüyordu. Köşede altın rengi ve beyazdan oluşan kraliyetlerin şatosuna yakışacak türden bir yemek masası vardı. Koltuklar da aynı renkte döşenmişti. Halı beyazdı. Salon çok geniş olduğu için eşyalar kalabalık yapmıyorlardı.
Birkaç ayak sesi kulağımı tırmaladı. Üst katta bir hareketlenme vardı. Acaba şuan da benim evin içinde gezindiğimden haberleri var mı? Bunu düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyordu. Ayağımdaki botların ses çıkarmasını engellemek için daha yavaş ve sessiz adımlar atmaya özen gösterdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULANIK
Ciencia Ficción1 Binanın girişine ulaşmamıza yalnızca birkaç adım kalmıştı. Arwel elindeki silahla rastgele arkamızdaki boşluğa ateş ediyordu. Eva binanın kapısını açtığında hepimiz kendimizi içeri attık. Bembeyaz upuzun koridor tıpkı rüyamda olduğu gibi sonu yokm...