COLAN
" Adın nedir?" diye sordu boynunda kartal dövmesi olan adam. Dövme boynunda başlayıp tahminimce sol göğsünde bitiyordu. Ardından birkaç defa parmaklarını kütletti. Gözlerim üzerinde birçok isim yazan dövmeli ellere gitti. Bir tanesi henüz çok yeniydi ve etrafı kıpkırmızı kesilmişti. İsmim adamın eline daha büyük ve şekilli yazılmıştı. COLAN.
Muhtemelen dış kapıdan içeri girer girmezbütün bilgisayarlar yüzümü görüp kimliğimi tanımlamışlardı. Artık yönetenler de beni tanıyordu. Hakkımda birkaç satır bilgi yazan dosyalar çoktan masalarına konulmuştu bile. Eminim şimdi bana ne yapacaklarını düşünüyorlardı. İlk aşama da beni konuşturmayı deneyeceklerdi. Elbette ki bu başarısız bir girişim olacaktı. İkinci aşamadaysa konuşmam için işkence yapacaklardı. Her türlü kazanamayacaklarını adım gibi biliyordum.
" Adımı biliyorsun."
" Hayır, bu gerçek ismin değil."
" Öyleyse neden eline yazdın?"
Adamın sert yüz hatları biraz gevşedi ve alaycı bir tavırla üzerime doğru yürüdü. Tam önümde dikilip yüz hatlarımı inceledi. Benden çekiniyordu. Nedeni bilmiyordum ama aramızdaki mesafeyi korumaya çalışıyordu.
" İsmini yazdığım herkesin kanı elime bulaşmıştır. Bu yüzden konuşmaya başlasan iyi edersin."
" İsmim sahta bile olsa çoktan eline yazılmış yani günün sonunda zaten beni öldürmüş olacaksın."
" Çok zekisin öyle değil mi? Ama artık bitti. Şimdi bankayı soyan kişinin sen olduğunu itiraf edecek misin?"
Kaşlarımı çattım. Bankayı soyan kişinin ben olduğumdan emin değillerdi. Bu iyi bir şey. Bakışlarımadamın kolundaki saate kaydı. Askeri helikopterin iniş yapmasına yaklaşık olarak beş dakika kalmıştı. Onu biraz daha oyalamam gerekiyordu.
" Anlaşılan güzellikle konuşmayacaksın. Aslında ben de diğer türlü konuşturmayı seviyorum. İşkenceyle. Öylesi daha zevkli oluyor."
Adam sımsıkı tuttuğu yumruğunu tüm gücüyle yüzüme indirdi. Afalladım. Ellerim arkamda kelepçeli halde çelikten yapılmış bir sandalyenin üzerinde oturuyordum. Burnumdan boşalan sıcakkan bütün yüzüme yayılmıştı. Helikopter aşağıdaki piste inecekti. Ama biz çatı katındaki pistin tam ortasındaydık. Buradan kurtulsam bile asla binanın içinden dolaşıp çıkamazdım. Aşağı atlamam gerekiyordu. Tek bir pürüz vardı. Yerle çatı arasındaki mesafe çok fazlaydı.
" Evet, aradığınız kişi benim. Halktan zorla çaldığınız parayı geri onlara dağıtıyorum."
" Gerçek bir suçlu değilsin. Bir bulanıksın."
" Bu da sizin koyduğunuz aptal tanımlardan biri."
" Evet, içinde gerçek bir suçlu hissi barındırmayan kesim için kullanıyoruz. Zayıflar için."
" Öyleyse elimi çözde sana kimin daha güçlü olduğunu göstereyim."
" Kaç yılın kaldı?"
" Anlamadım."
" Gözlerinin rengi solmuş, tenin bembeyaz. Boynundaki damarlarsa giderek daha da belirginleşiyor. Eminim vücudunun bazı yerleri morluklarla doludur. Çok hastasın öyle değil mi?"
" Bu seni ilgilendirmez." diye tersledim adamı. Hastalığım hakkında konuşmak istemediğimi anladığında isterik bir kahkaha patlattı.
" Demek yakında öleceksin. "
Helikopter ufukta gözüktüğünde adam üzerindeki ceketi çıkartıp yüzüme bir yumruk daha savurdu. Ardından başını kaldırıp iniş yapan pilota selam verdi. Helikopter güvenli alana giriş yaptığında tüm elektronik sistem devre dışı kaldığı için elimdeki kelepçeler dekendiliğinden çözülmüştü.Nasıl bir asker kelepçelerin çözüleceğini unutur ki?
Acele etmem gerekiyordu. Aşağıdan çatışma sesleri yükseldi. Önce beni sorgulayan askeri tek bir hamleyle çatıdan aşağı savurdum. Bu yapmak içimi rahatlatmıştı. Adam şiddetle sert betona çarptığında ürperdim. Çatıdan atlamam gerekirse bana da olacak olan şey buydu. Belki de daha dengeli bir atlayış yaparsam sadece birkaç kemiğim kırılırdı ve hayatta kalırdım. Ama o zamanda işe yaramazın teki olurdum.
" Colan!" diye bağırdı tüm gücüyle Arwel. Binanın tam ucunda dikilirken sanki her şeyin ayağımın altından kayıp gittiğini hissettim. Bastığım yer beton değil, kaygan bir camdı. Camı kırabilirsem aşağıdaki arşiv odalarından birine düşebilirdim ve böylece atlayacağım mesafe kısalırdı. İçeride beni bekleyen sürprizden habersiz ayağımın altındaki sert cama çelik sandalyeyle birkaç defa vurdum. Camı çatlatmayı başardığım zaman sandalyeyi bütün gücümle havaya kaldırıp çatlak olan kısma geçirdim. Kırık cam parçalarının arasından odaya düşerken bir şey hissetmemiştim. Tuhaf.
Bu benim tek kurtuluş yolumdu. Şimdi aynı şeyi bir kez daha yapmak zorundaydım. Sendeleyerek ayağa kalktım. Görüşüm bulanıklaşmıştı ve odaya bir tür gaz yayılmaya başlamıştı. Nefesimi tuttum. Köşeye düşen sandalyeyi elime alıp bu seferde altımdaki-bilgisayarların bulunduğu- odanın camını kırdım. İri cam parçaları arasından süzülürken bir tanesi sol bacağıma saplandı. Acıyla inledim. Arwel aşağıdan bana bağırıyordu.
" O odadan çık. Patlayacak!"
Ses kulağıma ilk önce karmaşık sözcükler halinde ulaştı. Onları birleştirmeye çalışırken zihnimde ses kendini tekrar yeniledi. Yüzüm kızarmıştı ve damarlarım sanki bir anda tutuşacakmış gibi alev alıyordu.
" Odadan çık. Patlayacak!"
Köşedeki masaya tutunarak güçlükle ayağa kalktım. Nerede olduğumu görmekte zorluk çekiyordum. Her yer saydamdı. Hangi camın beni dışarıya çıkaracağından emin değildim. Ellerimi yüzüme doğru götürüp birkaç kez gözlerimi ovuşturdum. Aklım bulandı. Ama düşünmeliydim. Çok hızlı düşünmeliydim. Buradan nasıl kurtulabilirdim? Gözlerim odadaki bütün detaylarda gezinirken bir yerde takılı kaldı. Dolap kapakları çelikten yapıldığı için belki beni patlamanın şiddetinden koruyabilirdi. Zaten başka şansımda yoktu. Hızla köşedeki dolabın kapağını sırtıma gerdiğimde hissettiğim sıcaklık ve basınçla birlikte parçalanan bina camından aşağı düştüm.
Her yer savaş alanı gibiydi. Binadaki bölümler sırasıyla patlamaya başladığında herkes telaşla dışarı kaçtı. Kargaşanın arasında tanıdık bir yüz bana doğru koşup kalkmam için yardım etti. Ses çok fazlaydı ve kulaklarım çınlıyordu. Yine de bağrışma seslerini zor da olsa duyabiliyordum. Birkaç kişi yaralanmıştı. Daha önce hiç böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştım. Arwel burada olduğumu nerden anlamıştı?
yyGFqTT7e~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULANIK
Ficção Científica1 Binanın girişine ulaşmamıza yalnızca birkaç adım kalmıştı. Arwel elindeki silahla rastgele arkamızdaki boşluğa ateş ediyordu. Eva binanın kapısını açtığında hepimiz kendimizi içeri attık. Bembeyaz upuzun koridor tıpkı rüyamda olduğu gibi sonu yokm...