Ellerimi köpeğe doğru uzattım. Gözlerine direk olarak bakmamaya çalışsam da bu karanlıkta parlak koyu sarıgözleri görmek hiçte zor değildi. Köpeklerin gövdesi iri ve patileri çok güçlü görünüyordu. Dişleri daha uzun ve daha keskin. Bu dişlerin ne yapacağını düşündükçe midem ayağa kalkıyordu.
" Uslu dur köpekçik..."
Köpek boğazından hırıltılar çıkararak bana dişlerini gösterdi. Diğerleri sessizce sadece ikimizi izliyordu. Onu yenersem belki diğer köpeklerin bana saygı duymasını sağlayabilirdim. Hep böyle olmaz mıydı? Grubun liderini grubun içinde küçük düşürürsen kimse sana erkeklik taslayamaz. Belimdeki kemeri çıkartıp hayvanın boğazına geçirdim. Ardından ellerimi kemerin ucunda sıkıladım. Köpek nefes almaya çalışırken diğer köpekler bana havlıyorlardı. Köpek gövdesini sarstı ve aniden ikimiz birden yere kapaklandık.
Yavaşça başımı kaldırdım. Nefes almamaya gayret gösteriyordum. Gözlerim sarıgözleri itekliyordu. Git artık, diye söylendim içimden. Köpek üzerime doğru birkaç adım atıp boşlukta sıçrayarak uzaklaştı. Adımları sert ve bir o kadar hızlıydı. Çok geçmeden diğer köpeklerde onun peşinden gittiler. Tekrar ağacın tepesine tırmandım. Bu sefer diğer ağaca sıçramak için değil, Silvio'nun evini gözlemek için. Ama pencereler kapalıydı. İçeriden yansıyan ışık sayesinde birkaç gölge perdelerde dolaşıyordu.
Silvio içeride yalnız değildi.
Belki de yanında Bodolf vardı. Bana tuzak kurmuş olabilirlerdi. Yine de beni yakalamanın kolay olmayacağını biliyor olmalıydılar. Ağacın altında gezinen bir devriye dikkatimi çekti. Tek başınaydı ve savunmasız görünüyordu. Asker tam altımda durduğunda kendimi aşağı bırakarak adamın üstüne atladım. Gürültüyle yere düştüğümüzde adam acıyla inledi. Hiç beklemeden boynunu kırıp ayağa kalktım. Kıyafetlerine ve telsizine ihtiyacım olduğu için adamı yarı çıplak bedenini bir köşeye sürükledim. Üzerindeki kazağı ve yeni yapım çelik yeleğini üzerime geçirip telsizini arka cebime iliştirdim. Az önce üşüdüğümü sıcak kazağı giydiğimde anladım. Hava gerçekten çok soğuktu. Küçükken evimizde küllerle karışık kirli kar yağardı. Annem ne zaman kar yağsa dışarı çıkmamıza izin vermezdi. Bir pencerenin önüne oturup ablamla birlikte kar tanelerinin bir bütün halinde bütün sokağı kaplamasını seyrederdik.
" Bahçeyi tekrar kontrol edin. İz sürücüler yeniden görevlendirildi."
Ses hemen arkamdan geliyordu. Doğal tepki vermeye çalıştım. Sanki az önce konuşan sığınaktan bir arkadaşımmış gibi davranmaya özen gösterdim. Adam karanlığın arkasına gizlenmiş, yüzüme odaklanmıştı.
" Duymuyor musun? Sana diyorum."
Başımı salladım. Zaten konuşsam bile beni ses tonumdan tanıyamazdı.
" Ölüm bekçisi birini ağaçlardan içeri sızarken görmüş. Kim olduğunu öğrenmeliyiz. Yoksa Silvio hepimizi öldürür."
Yine başımı salladım. Ama tavrım adamı öfkelendirdi.Karanlıktaki yüz biraz gizli. Ama gözleri muhtemel ihtimal benim gibi renkliydi. Mavi ya da açık yeşil. Burnu sivri ve elmacık kemikleri çöküktü. Boyu benden birkaç santim küçük olmalıydı. Askeri kıyafeti az önce çaldığım adamın kıyafetinin aynısı. Lacivertin üzerinden birkaç gri çizgi geçiyordu.
" Dilini mi yuttun?"
" Hayır, sadece düşünüyordum. Az önce batıdaki duvarların yanından geçen bir gölge gördüğümü sanmıştım. Belki de gölgenin sahibi aradığımız adamdır."
" Olabilir. Sen burayı kontrol et. Ben batı duvarını alırım."
" Tamamdır. Dikkatli ol."
Adam dönüp şüpheli gözlerini üzerimde gezdirdi. Belki de son an da kullandığım cümle de bir terslik vardı. Burada bulunan hiç kimse birbirini önemsemiyor olmalıydı. Bense az önce ona kendine dikkat etmesini söyledim.
" Sende dikkat et." dedi adam çürük dişleri arasından gülümseyerek. Bende gülümsedim. Ama daha sert bir tavırla. Adam selam verip uzaklaştı. Şimdilik şansım yaver gidiyordu. Sessizce yürüyerek ön kapıya ulaştım. Aniden yanan ışıklar gözümü almıştı. Harekete duyarlı ışıklar. Akıllıca. Böylece yaklaşan herkesi rahatça görebilirlerdi. Ön kapının önünde dikilen askerler üzerime doğru yürüdü. Hepsinin elinde en son üretim silahlar vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULANIK
Science Fiction1 Binanın girişine ulaşmamıza yalnızca birkaç adım kalmıştı. Arwel elindeki silahla rastgele arkamızdaki boşluğa ateş ediyordu. Eva binanın kapısını açtığında hepimiz kendimizi içeri attık. Bembeyaz upuzun koridor tıpkı rüyamda olduğu gibi sonu yokm...