Bölüm 20

4 1 0
                                    

COLAN

Buz gibi betonun üzerinden kalkarken her yanımın tutulduğunu fark ettim. Bedenim neredeyse donmak üzereydi. Yavaşça gözlerimi aralayıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Evet, sert bir zeminin üzerinde yatıyordum. Aşağı doğru birkaç merdiven iniyordu ve hemen yanı başımdaki duvar kan lekeleriyle kaplıydı. Damia'nın evi. Dün geceArwel ile bardan ayrıldıktansonra kendimi kaybetmiş olmalıyım.

Buraya nasıl geldiğimi hatırlamayacak kadar sarhoş olmam beni bir an için şaşırttı. Ne için bu kadar çok içmiştim? Damia öldüğü için mi? Belki de Eva'yı tamamen kaybettiğim için artık hiçbir şeyimin olmadığını düşünüyordum. Köşedeki demirlere tutunarak nihayet ayağa kalktığımda bulanık olan görüntü giderek netleşti. 12. Caddenin sokakları yıkılmış binalar, yanmış araçlar ve dışarı fırlatılmış eşyalarla doluydu.

Damia'nın evinin kapısının açık olduğunu fark ettiğimde hiç düşünmeden içeri girip bir ipucu bulabilme umuduyla etrafabakındım. Kargaşadan sonra insanlar evleri yağmaladığı için geriye pek fazla bir eşya kalmamıştı. Çekmeceleriyokladıktan sonra pencerenin önüne doğru yürüyüp dışardaki gürültüye kulak verdim. Birkaç kişi sokak ortasında kavga ediyordu. Buna aldırış etmedim. Hızla merdivenleri tırmanıp üst kata ulaştım. Ardından bodrum katındaki sığınağa göz attım. Ama hiç bir şey bulamadım.

Aceleyle evden çıkıp gecenin karanlığına karıştım. Soğuktan donmak üzere olan ellerimi birkaç kez birbirine sürtüp sıcak nefesimle ısıtmaya çalıştım. Sığınağa gitmek için kullanacağım tek yol tren istasyonuydu. Neyse ki sıkı güvenlikli bir adada yaşamıyorduk. Burada bulanan herkes gerçek bir suçlu olduğu için etrafta güvenlik görevlisi ya da herhangi bir polis yoktu.

Trene bindikten sonra bir köşeye oturup ısınmaya çalıştım. Kırık camlardan içeri vuran soğuk rüzgâr yüzümü döverken düşündüğüm tek şey Damia ve onun katiliydi. Soygun yaptığımız gece öldürülmüş olması elbette ki tesadüf değildi. Tren ikinci istasyona ulaştığında otomatik kapının önünde dikilip açılmasını bekledim. Kapı açıldığında içeri henüz yirmi yaşlarında birkaç çocuk girdi. Göz ucuyla onları süzerken yanlarından geçip çıkışa yöneldim. Gecenin bir vakti iyi bir şey için burada olmadıkları kesindi. Ya bir soygundan geliyorlar ya da uyuşturucu kullanıyorlar. Ama birini öldürmediklerini söyleyebilirim. Çünkü dikkatlice süzdüğümde hiçbirinin üzerinde kan lekesi görmedim.

Gizli yollardan geçtiğimde takip edilmediğimden emin olmak için sık sık arkamı kontrol ettim. Sığınağa ulaştığımda derin bir iç çekip içeri girdim. Çoğu bölme karanlıktı. Yalnızca harekât odasının ışığının yandığını fark ettiğimde kapı aralığındangizlice içerideki sesin kime ait olduğunu çözmeye çalıştım. Eva ve Arwel.

" Bana nasıl yumruk atacağımı mı gösteriyorsun?" diye mırıldandı Eva.

Arwel tam arkasına geçip kızın ellerini kendi elleri arasına aldı. Ardından kum torbasına birkaç yumruk savurdu. Eva gülümsüyordu. Ama sanki gülüşünde bir şey eksikti.

" Yumruk atmak bıçak atmaya benzemez. Bunda canın yanar. Ama karşı tarafın canı daha çok yanar." diye söylendi Arwel.

Sonra kızın yüzünü kendine doğru çevirip yanağına nazik bir öpücük kondurdu. Kıza karşı bu denli zarif olması beni şaşırtmıştı. Belki de Arwel gerçekten göründüğü gibi biri değildi. En azından Eva'ya benden daha iyi bakabilirdi.

Arwel'in gözleri refleksle kapıya doğru çevrildiğinde saklandım. Beni görmüş olamazdı. Giderek yaklaşan adımlarının sesini duyduğumda sessizce uzaklaştım. Direk odama gidip yatağıma uzandım. Bu gece küçükken olduğu gibi ışığı açık bırakarak yattım. Bunu korktuğum için yapmamıştım. Küçükken Damia ışığı ben uyuyana kadar açık bırakır ardından gecenin bir yarısı odama gelip beni alnımdan öper, üstümü sıkıca örter ve ses çıkarmadan ışığı kapatırdı.

 BULANIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin