Arwel dövüş taktiğini değiştirdi. Şimdi açıkça bana zarar vermeye çalışıyordu. Gerilip sol yumruğunu göğsümün üstüne indirdi. Bakışlarımı darbenin indiği yere çevirdim. Daha net bir vuruş yapmış olsaydı kalbimi durdurabilirdi. Rakibim etrafımda hızla döndü. Boşluğumu bulduğu ilk anda da yüzümün ortasına bir yumruk daha atıp sersemlememi sağladı. Sonra kendi etrafında dönüp kaburgalarıma doğru güçlü bir tekme savurdu. Derimin altında çatırdayan kaburgamın sesi kulağıma ulaştığında irkildim. Nefes alamıyordum. Başımı kaldırıp kıza baktım. Arwel yere düşmeme izin vermeden kolumu tutup tersine doğru çevirdi. Acıyla haykırdım.
Uyandım.
Parça parça gördüğüm rüyayı hatırlamaya başladıktan sonra ilk iş üzerimi değiştirip hareket odasına gitmek oldu. Arwel salon kapısında beni gördüğünde gülümsedi ve önündeki kum torbasını yumruklamaya devam etti. Ter içinde kalmıştı.
" Dövüşmek zorunda değilsin."
Bunu söylemesi beni biraz şaşırttı.
" Nedense öyleymişim gibi hissediyorum."
Koridorda birkaç kişinin sesi duyuldu. Gürültü arttığında kalabalık arasından bir adam Arwel'in yanına gelip kulağına bir şeyler fısıldadı. Bakışlarım siyah gözlere takıldı. Hiç şaşırma belirtisi yok. Neler olduğunu öğrenmek istediğim için gitmeden önce Arwel'i kolundan yakaladım. Sert bir tavırla kolunu çekmeye çalıştı. İzin vermedim. Sorumlu kişi o olabilirdi ama burası benim evimdi. Bu yüzden ısrarcı olmayı sürdürdüm.
" Aramızda bizden olmayan biri yaşıyor. Bu sabah arazide bir ceset bulunmuş. İçimizde bir Asil yaşıyor."
Asil, dediğimiz kişiler öldürmeyi kendine bir borç biliyor. Nereye giderse gitsin yada kim olursa olsun bazen annesi bazen en yakın arkadaşı hiç düşünmeden güdülerine yenik düşüyor ve ilk fırsatta etrafındaki insanları öldürüyordu. Bu hepimiz için gerçek bir tehditti. Çünkü yarın onun öldüreceği kişi biz olabilirdik.
" Bu konuyla ben ilgilenirim."
" Hayır, ben hallederim. " diye tersledi Arwel.
Kaşlarımı çattım. Bu onun halledebileceği bir mesele değildi. Daha önce de bu durumla karşılaştığım için ne yapacağımı çok iyi biliyordum. İlk önce aramıza yeni katılan üyeleri gözden geçirecektim. Ancak yeni biri bu şekilde tecrübesiz davranabilirdi.
" Yeni üyeleri sorgulamam için bodruma getirin." diye bağırdım bizi dinleyen birkaç kişiye. Hiç düşünmeden denileni yapmak üzere yola koyuldular. Kimse sinirliyken yanımda durmak istemezdi. Arwel bile. O yüzden bu konuda beni serbest bırakmaya mecbur kaldı.
Bodrum katına indiğimde küflenmiş demir kapı otomatik olarak açıldı. Onun önünde beş kişi sandalyelere oturmuş sorgu için beni bekliyorlardı. Eva. O da diğer iki kişinin arasına kurulmuş bakışlarını benden kaçırıyordu.
" Şimdi," dedim yüksek bir ses tonuyla. Tavrım ve yüz ifadem oldukça sertti. Kısık keskin bakışlarımı yeni adayların üzerinde gezdirdikten sonra ses tonumu biraz düşürerek konuşmaya devam ettim.
" Seslendiğim zaman aranızdan birisi kalkıp içeri gelsin. Kimin geleceğini ben belirlemeyeceğim. Siz belirleyeceksiniz."
Beyaz-mavi ışıklarla donatılmış dar odaya girip sırtımı duvara yasladım. Ardından içeri birinin gelmesi için seslendim. Yaklaşık olarak on altı yaşlarında gözlüklü bir çocuk korkarak kapıdan içeri girdi. Oturması için sandalyeyi işaret ettim ve düğmeye basarak kapıyı kilitledim.
" İsmin nedir?"
" Atsushi."
" Peki, buraya nereden geldin?"
" Asya kökenliyim. Buraya güneydeki dört numaralı adadan geliyorum."
Başımı salladım. Sonra bakışlarımı çocuğun üzerinde gezdirdim. Soğukkanlı bir katil olamayacak kadar tırsmış görünüyordu. Stresliydi ve sol bacağını hiç durmayacakmış gibi hızla aşağı yukarı hareket ettiriyordu. Kahverengi gözleri korkudan açılmış, alnı ter içinde kalmıştı.
" Suç işlediğin için korkmuyorsun. Öyle değil mi? Aslında seni ben korkutuyorum."
Çocuk kekeledi.
" Hayır, efendim. Korkmuyorum."
"Özür dilerim. Korkmuyorsun tabi. Sadece sanki seni biraz tedirgin ediyorum. Yoksa etmiyor muyum?"
" Ediyorsunuz."
" Peki, neden?"
" Çünkü fiziksel olarak benden daha güçlünüz. Eğer sizi suç işleyen kişinin ben olmadığıma ikna edemezsem bu odadan dışarı sağ çıkmayacağımı düşünüyorum. Sığınağın birinci kuralı gerekmediğinde öldürme. Efendim, yemin ederim ben kimseyi öldürmedim."
" Buraya neden gönderildin? Bir suçlusun değil mi? Yoksa bu ada da işin ne?"
" Evet, efendim. Kolonin ürettiği bazı bilgisayarların şifresini kırıp bütün adanın elektriğini kapattım. Bunu suç işlemek için değil, yönetenlerin dikkatini çekmek için yapmıştım. Ama beni buraya gönderdiler."
" Buraya yalnızca eli kana bulanmış kişileri gönderdiklerini sanıyordum. Diğer suçlar yönetenler adına çalışarak ödenir."
Bu adaya kimlerin ne amaçla gönderildiğini şimdi bende merak ediyordum. Hepimizin ortak noktası onlara karşı gelmemiz ve kurallarını çiğnememizdi.
" Bende öyle sanıyordum."
" Tamam, dışarı çık." dedim donuk bir ifadeyle.
Çocuk heyecanla ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Tam kapıdan çıkmak üzereyken ensesinden yakalayıp durdurdum.
" Direk odana git. Kimseyle de burada olanlarla ilgili sohbet etme. Anlaşıldı mı?"
Çocuk başını salladı. O kapıdan çıkarken içeri birinin gelmesi için yeniden seslendim. Bu sefer kapıya kısa saçlı iri yapılı bir kız yöneldi. Burnu, kaşı ve dudak çevrisi renkli hızmalarla doluydu. Gözlerim köşede oturan Eva'ya kaydı. Bana bakan tedirgin gözler şimdi boş duvarı izliyordu. Kapının önünde öylece dikilirken içerideki kızın sesiyle irkildim. Ne kadar süredir burada dikildiğimden habersiz kapıyı kapatıp sandalyeye doğru yürüdüm.
Kız gözlerini kaydırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULANIK
Science Fiction1 Binanın girişine ulaşmamıza yalnızca birkaç adım kalmıştı. Arwel elindeki silahla rastgele arkamızdaki boşluğa ateş ediyordu. Eva binanın kapısını açtığında hepimiz kendimizi içeri attık. Bembeyaz upuzun koridor tıpkı rüyamda olduğu gibi sonu yokm...