BÖLÜM 4

13 3 0
                                    

ARWEL

aynadaki yüzün bana ait olduğuna hala inanamıyorum. Yüzüme oturttuğum maske kusursuz. Siyah bakışlarım aynadaki diğer beni izliyor. Ellilerinin ortalarında gösteren, gri kirli sakallı, saçlarının ön kısmı dökülmeye yeni yeni yüz tutmuş beni. Üzerimde parlak gri bir takım var ve açık mavi bir kravat takıyorum. Ayakkabılarımın rengini hiç değiştirmem. Daima siyah sivri burun pahalı bir takımın altına yakışacak türden bir ayakkabı seçiyordum. Sonuçta Silvio olmak kolay bir iş değildi. Her ayrıntıya dikkat etmek zorundaydım. Beni yaşatan bu ayrıntılardı.

Birkaç kez kapı tıklandı ve içeri Azraillerden biri girdi. Azrailler, bu adadaki en güçlü suikastçılar. Çocukluktan bu yana bunun için eğitilmişlerdi. Onlara bir görev verdiğiniz zaman asla başarısız olmazlar. Böyle olmaları hoşuma gidiyordu. Ama adamlar inanılmaz derecede soğukkanlı. Görev sırasında araya asla kendi duygularını katmıyor ve sanki başka bir evrenden geliyormuş gibi hareket ediyorlardı. Şimdi kolunu kesmesini istesem bir robot gibi hemen bunu uygulamaya geçirirdi.

" Efendim, sizi..."

Başımı çevirip karşımda dikilen atletik yapılı genç adamı süzdüm. Yüzünün üstünde siyah çizgiler vardı. Bu onların herkes tarafından tanınmaması içindi. Siyah pelerini yerdeki ahşabın üzerine birikmiş toz taneciklerini süzüyordu.

" Bu eve girebileceğini kim söyledi?"

Sesim tok ve bir o kadar güçlü çıkmıştı.

" Eron, size bakmam için beni yolladı."

Yüzümü ekşittikten sonra tiksinerek adama doğru baktım ve aşağı inmesi için elimle işaret ettim. Eron'a bir ders vermem gerekiyordu. Çünkü evime yönetenler ve güvenlik amirim dışında kimse giremezdi. Bu resmen bana karşı yapılmış bir saygısızlıktı. Eminim ki bunu bilerek yaptırmıştı. Beni aşağılamaya çalışıyordu. Ama bilmediği şey yanlış adama oynuyor olmasıydı. Kimse açık açık benimle alay edemezdi.

Gürültüyle ahşap merdivenleri inleterek aşağı indim. Ardından dev oval masayı tek hamleyle yana doğru devirdim. Masayı öyle güçlü savurmuştum ki bahçeye açılan iki cam yerle bir olmuştu. Ellerim şimdi öfkeden titriyordu ve nefes alıp verişim hızlanmıştı. Eron'un üzerine doğru yürüyerek yakasına yapıştım. Bir şey söylemedi. Çünkü bunu neden yaptığımı biliyordu.

" Silvio sakin ol." diye bağırdı Bodolf. Ateş saçan bakışlarımı ona yönelttiğimde geri çekildi.

" Bir daha o psikopat adamlarını evimin çevresinde görürsem..."

Eron yakasını düzelterek ellerimin arasından kurtuldu. Sonra sımsıkı yaptığı yumruğunu öfkeyle yanındaki yarı kırık cama geçirdi. Bana üstünlük taslamaya çalışıyordu.

" Bu şekilde davranmaya devam edersen..."

" Ne? Ne yaparsın." diye bağırdım. Sesim gırtlağımı yırtarak dışarı çıktı.

" Beyler sakin olur musunuz?"

Bodolf çekinerek beni bir adım geri çekti. Dişlerimi sıktım. Gözlerim hala Eron'un üzerindeydi. Sanırım gereken dersi vermiştim. Bir daha bu şekilde davranmaması gerektiğini öğrenmişti. Bunu gözlerinden anlayabiliyordum. Ama artık benden eskisinden daha çok nefret ediyordu. Eline geçen ilk büyük fırsatta beni öldürecekti. Belki son işi emri altındaki adamlarına bırakırdı yani Azraillere. İlerdeki üçlü koltuğa oturmalarını söyledikten sonra bende rahatça tekli koltuğa kuruldum.

" Konuşmak istediğiniz konu nedir?"

" Konu nedir mi?" diye araya girdi Eron. Sivri bir çenesi vardı ve sakalları neredeyse yüzünün tamamını kaplıyordu. Gözleri sarı gibiydi. Çok açık bir kahverengi. Kehribar. Sanırım. Sol yanağında belli belirsiz bir gamzesi vardı. Gamzesini sakallarının az olduğu bir dönemde fark etmiştim. Şimdiyse o gamzeden eser yok diyebilirim.

" Banka soygunları için bir helikopter dolusu adam görevlendirdik."

" Paralı askerler. Onlar asla diğer askerle gibi savaşmıyorlar."

" Bir savaşta olduğumuzu bilmiyordum." dedim alaycı bir tavırla. Eron geriye yaslanıp kaşlarını çattı.

" Öyleyiz. Adadaki iki cadde neredeyse yok oldu. Dördüncü caddeden sonra şimdi de on ikinci cadde."

" Ne yapmamı istiyorsun?"

" Bankayı Azrailler korumalı. O zaman soygunlar biter."

" Azrailler koruma değil. Onlar suikastçı. Büyük Koloni için gerektiğinde çalışıyorlar. Zaten onların bu adada olmasından herkes rahatsız."

" Kim rahatsız? Burada yaşayan insanlar kendilerini kedi yavrusu mu sanıyorlar? Hepsi birer suçlu."

" Biz de öyleyiz."

Ayağa kalkıp kırılmış cam parçaları arasından bahçeye doğru yürüdüm. Ardından bahçenin ön kapısında bekleyen üç adama doğru baktım. Gerçekten bankaları Azrailler korusa hiçbir sıkıntı yaşamazdık. Ama asıl sorun şu ki bankalar ben istediğim için soyulabiliyordu. Ben izin verdiğim için. Yoksa bu adada kimse benden izinsiz nefes bile alamazdı. Bunu Eron da biliyordu, diğerleri de. Serin havayı içimde hissettim.

Bankaları soyduran bendim. Caddeleri karıştıransa Eron'du. Bundan adım gibi emindim. Şimdilik bana muhalefet olmaması için sessiz kaldım. Ama bu durum hoşuma gitmiyordu. Büyük Kolonin işlere el koymasına çok az kalmıştı. Belki de bu adada olan biten hiçbir şey artık onları ilgilendirmiyordu. Öyle olmasa iyi olur. Çünkü planımın diğer bir parçası dikkatleri buraya çekmekti.

Eron oturduğu yerden kalkıp çıkışa yöneldi. Adamları da peşinden onu takip ediyordu. Piç kurusu. Zaten zor olan işimi daha da zorlaştırmak için elinden geleni yapıyordu. Bodolf elini omzuma attı ve yeşil gözlerini gözlerime dikti.

" Kızımdan hala bir haber yok mu?"

" Başına para ödülü bile koydum. Ama hala kimseden ses çıkmadı. Kaçıp gitmesi onun hatasıydı Bodolf. Bunun için üzülme."

" Haklısın galiba."

" Sen sana verdiğim işi hallettin mi?"

" Evet."

Bodolf ağır adımlarla yanımdan uzaklaştığında içimden söve söve onu izledim. Sanki kızı umurundaymış gibi gelip bir de bana onu bulup bulmadığımı soruyordu. Askerlere kapıları kapatmalarını ve içeri benden habersiz kimseyi almamalarını söyledim. Ardından masanın üzerindeki kumandanın tek bir tuşuyla bütün perdelerin kapanmasını sağladım. Şimdi güvenlik kameraları da devre dışı bırakılmıştı.

Odama çıkıp yüzümdeki maskeyi dikkatlice boynumdan çıkardım. Maske nedense sanki boğulacakmışım gibi hissettiriyordu. Bu yüzümden ben bile nefret ediyordum. Silvio gerçek bir katildi. Ama diğer yüzüm bana çok daha iyi hissettiriyordu. Hiç kırışığı olmayan pürüzsüz yüzüm. Henüz yirmi sekiz yaşındaydım ve bunca işi tek başıma başarmıştım. Üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp yerine siyah spor takımı giyindim. Ardından kimselere görünmeden yerin altındaki gizli geçitten yeniden sokaklara karıştım. Şimdi herkes yaşlı Silvio'nun uyuduğunu düşünüyordu.


 BULANIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin