ARWEL
Hava buz gibi. Aralıklarla gökyüzünden aşağı süzülen kar tanelerini görebiliyordum. Her nefes alıp verişimde ağzımdan çıkan sıcak havanın buhar olup uçması hoşuma gidiyordu. Soğuk. Buz gibi soğuk içimize işliyordu. İçki önce soğuğu hissetmemizi sağladı. Ardından vücut ısımız bir anda normalin altına düştü. Şimdiyse ikimizde donmak üzereydik. Tren istasyonuna doğru yürürken ellerimi birbirine sürtüp kalın ceketimin cebine soktum.
" Donuyorum." dedim Colan'ın koluna dirseğimle yavaşça vurarak.
Colan nefesini üfledi.
" Evet, hava birden soğudu." diye karşılık verdi. Ama ben üşüdüğünü görmüyordum. Belki de üşüdüğünü belli etmemeye çalışıyordu. O böyledir. Kimsenin yanında hissettiklerini belli etmemede ustadır. En yakın arkadaşının yanında bile.
" Sen üşümüyor musun?"
Gözlerimi kısarak onu izledim. Beyaz bir kar tanesi havada süzülerek kâkülüne düştü. Sonra Colan başını kaldırıp havaya baktı. Sokak sessizdi. Etrafta gezinen birkaç sarhoştan başka kimse yoktu.
" Acaba diğer adalara da kar yağıyor mudur?"
" Bilmem. Belki. Neden böyle tuhaf şeyleri merak ediyorsun ki?"
" Sen etmiyor musun?"
" Hayır, neden edeyim ki?"
Colan başını eğip botunun ucuna doğru baktı. Ardından burnunu çekip koyu mavi gözlerini üzerime dikti. Gözlerinin rengi ışığın altında değişiyor ara ara bulanık bir maviliğe dönüşüyordu. Sağ elini boynuna götürerek sanki dün gece rahat yatamamış ve uyuşmuş gibi boynunu ovaladı. Elleri soğuktan kızarmıştı. Tıpkı benimkiler gibi.
" Eva." dedi Colan. Kızın ismini ilk söylediğinde bir şey anlamamıştım Bu yüzden tekrar etmek zorunda kalmıştı. Kelimeler ağzından çıkarken zorlanıyordu. Onu gerçekten çok sarhoş etmiş olmalıyım. Herif, konuşamıyor bile. Aslında bu durum biraz ironik. Düşünseniz ya,baş düşmanınız aynı zamanda sizin en yakın dostunuz ve siz onunla sarhoş oluyorsunuz. Bu her zaman başınıza gelecek bir şey değil.
" Beni hatırlamıyor. Her gün gözlerimi kızın gözlerine dikip bir şeyler hatırlaması için içimden ona yalvarıyorum. Ama o hatırlamıyor. Doktor Yukio kendimi hatırlatmak için bir çabaya girişmemem konusunda beni sert bir ağızla uyardı."
Son kelimeler çok yavaş ve dağınık çıkmıştı. Kafamda kelimeleri toparlamam yaklaşık olarak bir dakikamı aldı. İçten içe gülüyordum. Hatta şuan da kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum. Colan sarhoş, zayıf ve doğru düzgün konuşamıyor.
" Siz ikiniz..."
Colan yüzünü asıp bana doğru baktı.
" Bu konu hakkında konuşmasak daha iyi. En azından sen ayılana kadar." dedim ciddi bir ses tonuyla. Konuşurken farkında olmadan gözlerimi kaçırmıştım.
" Arwel, onu üzersen seni öldürürüm. Sakın bunu yapamayacağımı düşünme."
Colan'ın bakışları sertleşti ve yüzüne buz gibi bir ifade yerleşti. Beni öldüreceğini düşünmemek mi? Bazı geceler uykumdan kalktığımda sanki boğuluyormuşum gibi nefes nefese uyanıyordum. Çünkü karşımda dikilen bu adam benim aslında Silvio olduğumu öğrendiğinde hiç düşünmeden boğazımı kesiyordu. Hafta da üç gece böyle bir rüya kesinlikle görüyordum.
Colan yanımdan ayrıldı. Şimdi yavaş adımlarla yürüyerek başka bir yöne doğru gidiyordu.
" Nereye gidiyorsun?" diye bağırdım arkasından. Ama beni dinlemedi bile. Adımlarını hızlandırarak uzaklaştı. Sığınağa gitmediği kesindi. O zaman geriye tek bir ihtimal kalıyordu. Colan doğuya gidiyordu. Damia'nın evinin bulunduğu bölgeye. Kadının ölmesinin onu bu denli üzeceğini hiç düşünmemiştim. Belki de Damia onun dayanak noktasıydı ve dayanak noktası gidince Colan çöktü. Artık Eva da onun yanında değildi. Onu bu halde görmek bir parça beni de üzüyordu. Colan toparlanacaktı. Çok yakında çektiği bu acılar birer öfke yığınına dönüşecekti. İşte ona o zaman ihtiyacım vardı. Şimdiyse acısını normal bir şekilde yaşamasına izin veriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULANIK
Fantascienza1 Binanın girişine ulaşmamıza yalnızca birkaç adım kalmıştı. Arwel elindeki silahla rastgele arkamızdaki boşluğa ateş ediyordu. Eva binanın kapısını açtığında hepimiz kendimizi içeri attık. Bembeyaz upuzun koridor tıpkı rüyamda olduğu gibi sonu yokm...