ARWEL
Telefonuma gelen acil çağrısından sonra sığınaktan çıkmak zorunda kalmıştım. Altıncı caddeye varabilmek için treni kullandım. Nasılsa insanlar beni tanımıyordu. Bu yüzden rahatlıkla dolaşabiliyordum. Dışarıda hava düne göre daha sıcaktı. Rüzgâr yerdeki birkaç dalı savurtturarak kaldırımların kenarına topladı. Bütün cadde sessizliğe gömülmüştü. Eğer beni acil olarak çağırmasalardı oturup sadece rüzgârı dinler ve sakinliğin tadını doyasıya çıkarırdım. Bazı geceler öyle yapıyordum. Sessiz olan bir semtin sokağının bir köşesine geçip kendi kendimi dinliyordum. Bu her zaman bana iyi geliyordu. Yalnızlık. Ardından sabaha karşı yine gitmem gereken yer her neresi ise oranın yolunu tutuyordum. Yağmurun ardında bıraktığı toprak kokusunu çekerek boş boş gezinmek gibisi yoktur.
Çoktan ön bahçeye vardığımı fark ettiğimde aceleyle bir ağacın arkasına saklandım. Neyse ki askerlerin hiçbiri beni görmemişti. Dalmış olmalıyım. Dikkatsiz davranmam moralimi bozdu. Diğer yüzüme ihtiyacım vardı. Silvio olmaya. Ağacın arkasından çıktığım gibi karşı sokağa doğru koştum. Sonra büyük bir titizlikle etrafımı kontrol edip geldiğim tünelden evin içine çıktım. Kimseye gözükmeden odama vardığımda ilk işim maskeyi yüzüme yerleştirmek oldu. Ardından sesimi değiştirecek cihazı. Tekrar tekrar aynaya bakıp yüzümü inceledim. Hiçbir yerinde tuhaflık yoktu. Her şey yerli yerinde görünüyordu. Silvio'nun sivri burnu, kırışmış alnı ve sarkmış gıdığı. Sırada üzerime şık bir takım elbise giymek vardı. Hazır olduğumda pencereden dışarıyı kontrol ettim. Kalbim atması gerekenden daha hızlı atıyordu ve terlemeye başlamıştı. Acil olan durum neydi?
Dış kapıdan içeri giren siyah araçları gördüğümde bir hayalet gibi koridoru tüketip merdivenlerden aşağıya indim.
" Silvio." dedi Bodolf nazik bir tavırla beni selamlayarak. Aslında onun da benden nefret ettiğini biliyordum. Yine de onu gördüğümde aklıma hep Eva geliyordu. Yuvarlak burnu, iri gözleri ve her zaman utandığında kıpkırmızı olan yanakları.
" Yakaladık." dedi Eron gülümseyerek. İri vücudunu ikili kanepeye attığında sırıtarak bana doğru bakmaya devam etti.
" Kimi?"
" Soygunları yapan adamı. Bankanın çevresinde dolaşırken bulunmuş. Onun doğru kişi olduğunu düşünüyorum."
" Colan. İsmi bu." diye araya girdi Boa-zhi. Ne zamandır onu görmüyordum. Şimdi burada olmasının nedeni muhtemelen Colan'ın gerçekten yakalanmasıydı. Ama nasıl? Onun ayağa kalkamayacak kadar yorgun olduğunu düşünüyordum. Dahası neden herkesten habersiz bankayı gözetlesin ki? En azından bunu yapacak olsa bana haber verirdi. İlk defa endişelendiğimi hissettim.
" Azrailleri oraya göndereceğim. Sorgusunu bizzat ben yapmak istiyorum."
" Hayır, böyle bir şeye izin veremem. Gereken her neyse adamlarım yapar."
" İzin vermeyeceğini biliyordum. Bu yüzden Azrailleri çoktan bölgeye gönderdim. Emir verdiğim an çıkamaya hazırlar. O adamın yeniden elimizden kaçmasına izin veremem."
" Bunun için benden izin almadın."
" Kırmızı kod durumunda senden izin almak zorunda değilim."
Birden bedenimin öfkeyle titrediğini hissettim. Kendi kendime sürekli şunu soruyordum. Neden Eron'u öldürmüyorum? Neden? Cevap hep aynıydı. Çünkü zamanlama doğru değil. Bütün planlarım daima zamana bağlıdır. Şuan da Eron'a ihtiyacım var. Henüz dikkatleri adanın üstüne çekmemem gerekiyor. Eğer Eron'u öldürürsem işin içine Büyük Koloni dâhil olur.
Başımı salladım.
" Peki, öyle olsun. Ama sorguda bende sizinle olacağım. O adamın gerçekten doğru kişi olduğundan emin olmak istiyorum."
" Nasıl istersen." diye cevap verdi Eron. Artık bana gevşek gevşek bakmıyordu. Ciddi bir şekilde durumu kontrol altına almam onu şaşırtmıştı. Colan'ı koruduğumu düşünmesini istemiyordum. Bu yüzden sorguda ben de yer almak istemiştim. Ama aslında sorgu falan olmayacaktı. Çünkü birazdan hepsini dağıtacak ve ilk iş yer altı tünelinden bankanın bulunduğu noktaya gidecektim. Tabi bütün bunlardan önce ortalığı biraz karıştırmam gerekiyordu. Sığınağa gitmeliydim.
Colan'ın fotoğrafı ve hakkında bir şeyler yazan birkaç evrak dosyası masanın üzerine bırakılmıştı. Bodolf fotoğrafın birini eline alıp bana doğru baktı.
" Bu adamı daha önce gördüm. 12. cadde de bize engel olmaya çalıştığında adamlarım onu göğsünden vurdu. Hayatta kalması bir mucize. Kan kaybından ölmesi gerekiyordu."
?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULANIK
Science Fiction1 Binanın girişine ulaşmamıza yalnızca birkaç adım kalmıştı. Arwel elindeki silahla rastgele arkamızdaki boşluğa ateş ediyordu. Eva binanın kapısını açtığında hepimiz kendimizi içeri attık. Bembeyaz upuzun koridor tıpkı rüyamda olduğu gibi sonu yokm...