COLAN
Eva. Belli belirsiz gördüğüm yüz ona aitti. Endişeli görünüyordu. Eliyle yaramın üzerine bastırdı. Sedyenin tekerlekleri sert zemine takılarak ilerken sığınağın koridorunda olduğumuzu fark ettim. Emre beni güvenli bir şekilde buraya getirmişti. Başımı kaldırıp başka bir sedye olup olmadığını kontrol ettim. Damia. O neredeydi? Eva konuşmamam için parmaklarını dudaklarıma değdirdi. Gözlerim yeniden onun endişeli gözleriyle buluştuğunda vücudumu bir tür titreme aldı.
" Şok geçiriyor." diye bağırdı Doktor Yukio.
" Ne yapmamızı istersiniz ilacı mı kullanalım yoksa normal tedavi mi edelim?"
" Kurtulma şansı var mı?" diye sordu Arwel. Buradaydı ve hemen başımda dikilmiş doktorla durumumu tartışıyordu.
" Çok düşük."
" O zaman ilacı kullanın. Ne yapıp edip ölmemesini sağlayın."
Doktor başını salladı ve ardından elini küçük kristal dolaba uzattı. İlaç olmaz, diye söylendim kendi kendime. Ama kimsenin beni duyduğu yoktu. Doktor Yukio ilaç doluşırıngayla yanıma döndüğünde gözlerim kapandı. Artık kendimi dayanacak kadar güçlü hissetmiyordum.
" Yapacak başka işin yok mu?" diye söylendi Damia. Gülerek elindeki sıcak çayı bir kenara bıraktı.
" Bu hafta sonunu seninle değerlendirmeyi seçtim. Üstelik evin duvarları ve bahçe berbat halde."
Hmm, diyerek başını salladı. Gözleri gülüyordu. Burada olduğum için mutluydu. Bende mutluydum. Neredeyse iki buçuk aydır onu hiç görmemiştim. Silvio'yu izlemekle meşguldüm. Üzerimdeki kazağı çıkarıp pencerenin kenarına bıraktım. Bugün hava ilk kez güneşliydi. Sıcaklığı derimin altında hissedebiliyorum. Bu harika bir duygu.
" Seni rahatsız eden birileri var mı?"
" Hayır, en son adamın tekini öldürene kadar dövdüğünden bu yana yok."
Damia yargılayıcı bir tavırla konuşuyordu ama bunu yapmasaydım tek başına bir kadını, pislik adamlar istedikleri gibi kullanırlardı.
" Gördün mü? Artık kimse seni rahatsız etmiyormuş."
Damia iç çekti ve ardından ahşap koltuğa yayıldı. Ben hala bahçeyi düzenlemek için çabalıyordum. Bahçedeki çiçekler yine kopartılmış ve içinde tehdit dolu mesajlar olan birçok kart, posta kutusuna bırakılmıştı. Damia'nın göz ucuyla beni izlediğini bildiğim için kartları görmemezlikten gelip çöp torbasına doldurdum. O kartları okumamı asla istemezdi. Nefreti hissetmemi ve içerlememi istemezdi.
" Peki, şimdi ne yapacaksın?" diye sordu Damia. Gözlerinin önü çökmüştü. Saçlarının aralarına beyazlar karışmıştı. Ama hala güzel ve güler yüzlü bir kadındı.
" Duvarların boyasını yenileyeceğim. Bu evi ne kadar sevdiğini biliyorum. Bir de içeri senin için gizli bir oda yapmayı planlıyorum. Anlarsın ya. Acil durumlar için. Her zaman burada olamayabiliyorum."
" Hayır, Colan. Buna gerek kalmadığını biliyorsun."
Damia ayağa kalkıp yanıma kadar yürüdü. Gri hırkasının sol yanı tamamıyla kana bulanmıştı. Elimi korkarak hırkanın üzerine götürdüm. Evet, bu boya değildi. Gerçekten kandı. Damia artık güvenli bir odaya ihtiyacı olmayacağını söylemişti. Çünkü ölü bir kadının korunmaya ihtiyacı olmazdı. Birden bedenim aklımın ucunda duran gerçeklerle sarsıldı. Damia vurulmuştu ve bende vurulmuştum. Ya rüya görüyordum ya da ölmüştüm.
" Dikkatli ol, Colan. Seni yanıltmasına izin verme."
Damia'nın son sözü bu olmuştu. Son kelimeler kulağıma ulaştığında aydınlık gökyüzünü kasvetli bir karanlık kapladı ve arkamdaki evin duvarları sallanmaya başladı. Bahçedeki bütün otlar sararmış, toprak darmadağın olmuştu. Damia artık karşımda dikilmiyordu. Benden çok uzakta sokağın bir diğer ucunda yürüyordu ve birden gözden kayboldu.
" Damia! Anne..." diye bağırdım var gücümle. Sonra boynumdaki kolye düşüp toprağın içine karıştı. Şimdi bende toprağın içine çekilmeye başlamıştım. Yağmur toprağı çamura dönüştürdü. Çamur birikintisi beni daha hızlı içine doğru çekerken nefes almak için başımı kaldırdım. Derin bir nefes aldıktan sonra yoğun çamur baştan aşağı her yerimi kapladı. Artık nefes alamıyordum.
" Colan, iyi misin? Sanırım rüya görüyor."
Gözlerimi açtığımda soluk soluğa kaldığımı hissettim. Midemde bir yanma hissi vardı.
" Beni duyuyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULANIK
Science Fiction1 Binanın girişine ulaşmamıza yalnızca birkaç adım kalmıştı. Arwel elindeki silahla rastgele arkamızdaki boşluğa ateş ediyordu. Eva binanın kapısını açtığında hepimiz kendimizi içeri attık. Bembeyaz upuzun koridor tıpkı rüyamda olduğu gibi sonu yokm...