ARWEL
Ellerim heyecandan titriyor, kalbim deli gibi çarpıyordu. Colan, orada beni öldürebilirdi. Hem de çok basit bir şekilde. Ama beni bırakmayı seçti. Aslında ben de tam olarak bunu bekliyordum. Beni bırakmasını. Yine de aldığım risk çok fazlaydı. Neden onun karşısına çıktığımı bile bilmiyorum. Paralı askerleri atlatalı birkaç dakika oldu. Yedinci caddenin içindeki sokak aralarında geziniyordum. Artık tek başımaydım. Paralı askerlere hiç güvenmiyorum. Şimdilik onlardan uzakta durmam en iyisi. Zaten çoğu çoktan diğer tarafta yer almıştır. Azraillerin yanında.
" Arwel." diye tısladı biri. Başımı çevirip etrafıma baktım. Sokak bomboş. Binalarda öyle. Ama ismimi duyduğumdan eminim.
" Sağına bak."
Sağa döndüm. Dikkatimi yıkılmış binanın üstündeki kız çekti. Daphne. Yarı yarıya aşağı sarkmış, beni uyarmaya çalışıyordu. İşaret parmağını dudaklarının üzerine götürüp sessiz olmamı söyledi. Ne yapacağımı bilemedim. Niçin sessiz olmam gerekiyordu? Ona baktım. Donmuş bir ifadeyle sokağın başına bakıyordu. Onun görüp de benim göremediğim şey ne, diye merak ettim. Tam bu sırada arkadan bir el sıkıca ağzımı kapattı.
" Sesini çıkarma. Elli metre ilerideler. Buraya doğru yürüyorlar."
" Azrailler." dedim dudaklarım arasından. " Her yere yayılmış olmalılar."
" Ne yapacağız." diye sordu Eva. Gözlerini açıp, bana baktı. O anda donakaldım. Bir şey söylemem gerekiyordu ama yapamadım. Bunun yerine durduk yere kızı öptüm. Dudaklarımın, onun yumuşak dudaklarına değmesiyle çekmem bir oldu. Yüzümü somurttum. Keşke şuan hareket edebilsem. Neden onu öptüm ki? Şimdi benden nefret edecek.
" Arwel."
Eva'nın sesi kendimi kaybetmeme neden oluyordu. Onun yanında bildiğim her şeyi unutuyordum. Yutkundum.
" Ne?"
" Azrailler..."
" Evet, gitmemiz gerekiyor." dedim kendimi toparlayarak. Daphne'ye yerinden kıpırdamaması için işaret ettim. Azraillerin yanımızdan geçmesine birkaç adım kalmıştı. Boynumu kütletip heyecanımı bastırmaya çalıştım. Birkaç saniye ve işte o an. Hiç düşünmeden bir suikastçının üzerine zıpladım. Diğeri beni boynumdan tutup yere sabitledi. Elimdeki bıçağı pelerinin altındaki bacağa sapladım. Adam hiç bir şey olmamış gibi beni tutmaya devam etti. Yüzünde canının yandığını gösteren tek bir ifade yoktu.
" Nesin sen?" dedim boğuk bir ses tonuyla. Adamın elinin altında nefes almak için direniyordum. Boğazıma öyle güçlü bir baskı uyguluyordu ki engel olmasam soluk borumu çökertebilirdi. Eva daha fazla bekleyemedi. Elindeki bıçağı başımda dikilen adama fırlattı. Bıçak adamın boynuna saplanması gerekiyordu. Ama bu olmadı. Adam bıçak ona ulaşmadan, refleksle etkileyici bir şekilde bıçağı yakalamayı başardı.
" Kadını getir." dedi yanındakine. Diğer adam pelerinin rüzgârını suratıma vurarak önümden geçti. Yüzüm kızarmıştı ve boynumdaki damarlar neredeyse patlayacaktı. Bütün gücümle adamın bileğine asıldım. Çok güçlüydü. Onu üzerimden atamayacaktım. Zaten bir süre sonra nefesim kesildi. Ellerimle direnmeyi bıraktım. Parmaklarımla sert botunu döverken bir şeye çarptım. Çakmak.
Diğer adam Eva'yı yakalamıştı. Kızı saçından sürükleyerek birkaç metre öteme bıraktı. Çakmağı avcumun içine aldım ve ateşledim. Adam eteğinin tutuşmasıyla birlikte çığlık atarak üzerimden kalktı. Pelerin çok kısa sürede alev almıştı. Adamın çığlıkları bu sefer daha da yükseldi. Üzerindeki pelerini çıkarıp bir köşeye attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULANIK
Ciencia Ficción1 Binanın girişine ulaşmamıza yalnızca birkaç adım kalmıştı. Arwel elindeki silahla rastgele arkamızdaki boşluğa ateş ediyordu. Eva binanın kapısını açtığında hepimiz kendimizi içeri attık. Bembeyaz upuzun koridor tıpkı rüyamda olduğu gibi sonu yokm...