*Nazlı*
Sabah gözlerimi cama vuran yağmur sesinin yanı sıra, burnuma gelen o müthiş omlet kokusuyla açıyorum. Uzun zamandır ilk defa kendimi böylesine huzurlu hissederken, yavaşça yataktan kalkarak banyoya geçiyorum. Kısaca bir duş almanın ardından içeriye geçiyorum.
"Neyi kutluyoruz bakalım?" diyorum ekmek dilimleyen Selin'e bakarken.
"Benim mutfağa geçmem için bir şeyleri mi kutlamamamız gerekiyor illa ki Nazlı? Aşk olsun!"
"Şaka yapıyoruz kızım, regl döneminde falan mısın sen?" Gülerek yanaklarından öpüyorum.
"Hiç sorma, ruh halim matematik sınavında çaresizce kağıtla bakışan bir öğrenci." Benzetmesine gülerken kapı çalıyor.
"Ben bakarım, Ali'dir zaten. Sen ekmekleri içeri götürsene." O kapıyı açmaya giderken, ben de ekmekleri içeriye götürüyorum. Biraz sonra Ali ve Selin içeri geçiyor.
"Günaydın." diyor Ali neşeyle masaya otururken.
"Günaydın." Ben ikisinin karşısına otururken, Ali ekmeğine reçel sürmeye başlıyor bile.
"Savaş nerede, niye gelmedi o?" diye soruyor Selin.
"Savaş çok hasta.." diyor Ali sesini kısarken. "Dün gece baya ateşi vardı." Bakışlarım anında tabağımdan çekilip, Ali'ye dönüyor.
"Neyi var ki?" Dudaklarımdan istemsizce bu soru dökülüyor.
"Üşütmüş sanırım." Vicdanım mı yoksa içimdeki bu sevgi mi daha anlayamadan ayağa kalkıyorum.
"Ben bir ona bakayım mı ya?"
"Bak tabii canım, bak." Ali cebinden anahtarları çıkararak bana veriyor. "Al hatta anahtarları da."
Hızla anahtarları alarak evin çıkışına yöneliyorum bile. Ve tabii ki ardımda fısıldaşan Selin ve Ali bırakmayı unutmuyorum.
*****
Savaşlar'a girer girmez mutfaktan çıkan, eşofmanlı Savaş ile karşılaşıyorum."Nazlı?" Önce kaşlarını çatıyor. Daha sonra gülümsemeye başlıyor. "Günaydın."
"Sen hasta değil miydin? Niye ayaktasın?"
"Hasta mı?"
"Ali öyle söyledi, ateşin varmış falan." Kaşları çatılırken birden öksürmeye başlıyor.
"Evet evet, çok hastayım. Ee, bakan olmayınca da kendim işimi hallediyorum tabii."
"Geç sen içeri, ben sana bir çorba yapayım."
"Harbi mi?" diyor gözlerini büyütürken.
"İçeri geç Savaş." Onu teğet geçerek mutfağa geçiyorum ve yaklaşık yarım saat, kırk beş dakika içinde bir çorba yaparak içeri geçiyorum. Savaş battaniye altında televizyon izlemekle meşgul.
"Ne zamandan beri Müge Anlı izliyorsun sen?"
"Yaklaşık bir saattir." diyor gülerek. Ben de istemsizce gülüyorum. Benim güldüğümü görünce iyice gülüyor. Bu sefer utanıyorum tabii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gitti Gider
Teen Fiction*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyla bakmaya devam ederken kıyamıyorum ona. "Gel başımın belası gel." diyerek iki dolabın arasına sürüklüyorum onu.İyi ki herkes derste şuan. A...