-Ali-
Çaresizliği iliklerimde hissettiğim ilk an,altı yaşındaydım. Babamın beni tutacağına dair verdiği sözler bisikletten yere düşmemle birlikte yere düşüp parçalanmıştı. İnsan düşmeye bir yerden sonra alışıyordu. Tutulmamaya ise hiçbir zaman.
Elimdeki poşetleri yere bırakıp elimi yavaşça kapının üzerinde oynatıyorum. Gözleri uykusuzlukla şişmiş olan Selin gülümsemeye çalışarak açıyor kapıyı.
"Hoş geldin."
Elimdeki poşetlerle sessizce içeri girdiğimde uzanıp hafif bir öpücük bırakıyorum yanağına.
"Hoş buldum."
Gözlerimi bir cevap ararcasına salona diktiğimde anlamış olacak ki konuşuyor.
"Hala gelmedi."
Usulca kafamı sallayıp elimdeki poşetlerle mutfağa doğru ilerliyorum. O da peşimden geliyor.
"Bir ton şey almışsın yine," diye mırıldanıyor sessizce. Sonra da ekliyor. "Hadi git uzan biraz,bu akşam yemeği ben yapacağım."
Arkamı ona dönüp aldıklarımı dolaba yerleştirmeye başlıyorum. Buzdolabının üzerindeki fotoğraflara gözüm daldığında gülümsüyorum burukça. Savaş ve Nazlı bütün evi anılarla süslemişler,buzdolabını bile.
"Ben hallederim sevgilim. Sen Nazlı'nın yanına git."
Onaylamayacağını bile bile konuşuyorum. Ama kafamı dağıtmam gerek,yoksa düşünmekten çıldıracağım. Beynimde dolanıp duran düşünceler kemiriyor beni. Yakında yok olacağım.
Arkamdan belime sarılıp kafasını sırtıma yaslıyor. Saçlarından gelen kokusuyla birlikte vücudum gevşiyor biraz olsun.
"Bir haftadır uyumuyorsun Ali. Sürekli ev için alışveriş yapıyorsun ya da sürekli yemek. Biraz dinlenmen gerekiyor."
Elimdeki tereyağını da buzdolabına yerleştirdikten sonra kapatıyorum. Yerimde ona dönerken ellerini tutup öpüyorum. Gözlerine bakmamaya çalışarak mırıldanıyorum yavaşça.
"Hadi içeri git. Bitki çayı getireceğim."
Karşı çıkmasına karşın hemen tezgaha geçip su kaynatmaya koyuluyorum. Bir anlığına derin bir nefes alıp geri veriyor ve içeri gidiyor. Suyun kaynamasını beklerken ellerimi tezgaha yaslıyorum.
Hepimizin içinden gelen o zapt etme,bir şeyleri kontrol etme duygusu içimde iyice büyürken çaresizlikle baş başayım yine. Sevdiğimiz insanların acı çektiğini görmek,en savunmasız halimizi çıkarıyor ortaya.
Savaş'ın yerine kendimi koyamıyorum,koymak dahi istemiyorum. Acısının boyutunu tahmin bile edemiyorum. Hiçbirimizin ağzından ne yatıştırıcı bir cümle çıkıyor ne de avutma. Çünkü o biliyor,hepimiz biliyoruz. Gideni geri döndüremezsin,göz yaşlarınla kıtaları aşsan geri dönmez giden.
İki kupa çıkartıp içine bitki çaylarını koyuyorum ve kaynayan suyu boşaltıyorum. Kupaları alıp salona gittiğimde derin bir sessizlik karşılıyor beni.
Bu ev her zaman cıvıl cıvıldır. Gerek Savaş ve Selin atışmaları,gerek playstation gürültüleri veya Nazlı'nın hafta sonu belgeselleri. Her zaman neşeli bir yer oldu burası.
Bu yüzden içeri girdiğimde koltuğun köşesine kıvrılıp oturan Nazlı ve yanında sessiz sedasız duran Selin daha bir hırpalıyor beni. Düşüncelerimde boğulmamak adına hafifçe gülümseyip kupaları ikisine uzatıyorum.
"İçin bakalım kırık ikizler."
Selin hafifçe gülümseyerek elimdeki kupayı alırken Nazlı boş gözlerle duvara bakmaya devam ediyor. Selin'in tedirgin gözleri Nazlı'ya odaklanırken mırıldanıyor yavaşça.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gitti Gider
Genç Kurgu*Selin'den* "Öpersen geçer." "Oldu Ali.Uf mu oldu diye de ağlayayım mı başında?" Hala yavru köpek bakışlarıyla bakmaya devam ederken kıyamıyorum ona. "Gel başımın belası gel." diyerek iki dolabın arasına sürüklüyorum onu.İyi ki herkes derste şuan. A...