"i love everything you do"

242 26 14
                                    

İstemsizce ormana doğru koşmaya başladım.Biri Warren'ı fena dövüyor olmalıydı,ona acıyacak değildim ama kim olduğunu merak ediyordum.Ben arkamdan koşuyor,durmam için bana yalvarıyordu.

"Jas Tanrı aşkına..Eve..gitmeliyiz.."

Nefes nefese kalmış,kalan son bir kaç nefesiyle de beni durdurmaya çalışıyordu.

Warren bir kez daha çığlık attı.Bu seferki daha çok bir kelimeye benziyordu.

"HAYIR!!"

Sese doğru yaklaştığımda yerde uzanmış Warren,üstüne çullanmış bir karaltı görebildim.

"Austin.."

İçimi birden bir huzur kapladı.İsmini sesli söylemiş olacağım ki,karaltı yavaşça ayağa kalktı.

Bana sarılacak sandım,gülümseyip ona baktığımda hayalimin daha kaç kez kırılabileceğini bilemeden gülümsemeyi yavaşça bıraktım.

Karşımda -yine- bir çift mavi göz duruyordu.Bu seferkiler daha tombul bir surat üzerindeydiler.

Bu yüz Will'e aitti.Ağzının etrafı kana bulanmıştı,nefes nefese bana baktı.Ve ardından Ben'e.Hırıltıdan ne dediği anlaşılmıyordu bile.

"Bir kıza sahip çıkamıyorsun,beceriksiz herif."

"Deli gibi koşuyor,sikeyim." Nefes nefese kalmış bir halde ellerini dizinin üstüne koydu ve ağzından solumaya başladı.

Söylediklerinin gerisini duymadım.Yerde Warren,boğazı kanlar içinde yatıyordu.Gözleri donuklaşmıştı,bomboş bakıyorlardı.

Will'e baktım.

Will,Warren'ın şah damarını koparmıştı.

Dişleriyle.

Midemden ağzıma doğru yükselen sıvıyla onlardan uzaklaşıp bir ağacın dibine kapandım ve içimde ne varsa kusmaya başladım.Ağlıyor,iğreniyordum.Hayatımı sorgulamam gerektiği ortadaydı,ben bunları kaldırabilecek biri değildim.En azından 1 yıl öncesine kadar bana bunları yaşayacağım söylenseydi,kendimi oracıkta öldürürdüm herhalde.Ağzımı silip ayağa kalktım ve gözümden akan yaşı elimin tersiyle ittim.

Arkamdaki ayak sesleri yaklaştı ve dibimde durdu.

"Haydi.Seni eve götürelim."

Bu ses Ben'e aitti.Arkamda Will'in Warren'ı bitireceğinden emindim.Bu düşünceyle tekrar yere çömeldim ve daha şiddetli kusmaya başladım.

Bu yamyamlıktı.Akbabalar sadece leş yiyorlardı,Will ise Warren'ı yiyerek öldürmüştü.

Ben elini omzuma koyduğunda sarsıldım.Austinden başkasının bana dokunmasını istemiyordum,bu hayatta bir tek ona güveniyordum.En azından şimdilik.

O da yanıma gelmeyerek beni üzmüştü,ama umrumda değildi.Belki de uğraşması gereken çok daha önemli şeyler vardı.

Ağzımı sildim,ağzımın kokusu midemi daha fazla bulandırıyordu.Midemde kusacak bir şey kalmamasına rağmen kusmak istiyordum.

Usulca ayağa kalktım,Ben bana boş gözlerle bakıyordu.

"İyi olmana sevindim.Eve gitmeliyiz,Austin böyle istedi."

Başımı salladım,bu bana iyi gelecekti.Austin bana iyi gelecekti.

En azından ben böyle umuyordum.

"Bu herif melek olduğunu nerden anladı?" diye sordu Ben,gözleri hala yoldayken.

"Gözlerimin renginden," dedim,akan göz yaşlarımı elimin tersiyle silerken.Gözlerimi bu renk yapan olay Hayley'in böyle olmasının daha iyi olacağını söylemesi,benimse düşünmeden kabul etmemdi.Çok acı verici bir işlemdi,bu yüzden Dylan kabul etmemişti.Bana kıyamamış,ve eminim ki baygın olduğum her saniye başımda beklemişti.

Dylan'ı çok özlemiştim.Ona bir daha asla dokunamayacak olma fikri beni mahvediyordu,benim gibi iğrenç bir insanı haketmeyecek kadar iyi biriydi.Bir şeytan olmasına rağmen bir melekten çok daha iyiydi.Bagajda şarkı söylerken duyduğum sesi bana çok iyi gelmişti.Onca zaman sonra ilk kez duymuştum,ve bu gerçeği kadar netti.Nasıl olduğunu bilmiyordum,ama bunca zaman sonra ilk kez bu kadar net duymuştum sesini.

"Burada mısın?" diye sordu Ben,arabayı sağa çekmiş bana meraklı gözlerle bakıyordu.Gözlerimden akan yaşı elimin tersiyle sildim ve başımı usulca salladım.

Austin'e ihtiyacım vardı,hem de çok.

"Yaşadıkların kolay şeyler değil," dedi ben,dörtlüleri kapatıp yola devam ederken."Belki de bir profesyonelden yardım almalısın."

Haklıydı.Zor günler geçirmiştim,ve bir psikoloğa ihtiyacım vardı.

Eve girdiğimizde gözlerim Austin'i aradı.Ona dair herhangi bir şey.Onu bu kadar özlediğim için kendime şaşırmıştım.Daha bir hafta öncesine kadar ondan uzaklaşmanın planlarını yapıyordum.

Fakat evde yolunda gitmeyen şeyler vardı.Ben çaktırmadan bana baktı,ona baktığımı görünce gözlerini benden kaçırdı.

Bu ev güzel kokuyordu.Ama bu sıradan bi güzellik değil.Bu ev şey kokuyordu,yasemin çiçeği.

Ben'e baktım ve bir açıklama yapması için beklemeye başladım.

"Ben bu olayın dışındayım,bana hiç bakma," dedi ve siyah deri ceketini çıkarıp askılığa astı.Yorgundu,onun üstüne daha fazla gidemezdim.Odasına yöneldi,hafif bir baş hareketiyle benimle vedalaştı ve kapıyı kilitledi.

Ben de ilginç bir kişilikti.Neler yaşamak zorunda kalıyordu bilmiyordum,ama gereğinden fazla sessiz ve ne denirse yapan bi çocuktu.Okulumu bitirirsem onunla konuşmak için can atıyordum.

Ben düşüncelere dalmışken Nova geldi ve elimi yalamaya başladı.Dikkatimi çekmeyi başardığında mutluluktan etrafında dönmeye başladı.O sırada farkettim Nova'nın sırtındaki kırmızılığı.

Bu ne kana benziyordu,ne de bir çeşit boyaya.Nova'yı zorlukla sakinleştirirken kırmızılıktan gözlerimi ayırmadım.Elimi izin üstünde gezdirdim,daha dikkatli baktığımda anladım...

...bunun bir ruj izi olduğunu.

Taşlar yerine oturuyordu,yasemin kokusunu süren kız öpmüştü Novamı.Ya da ben deliriyordum.

Tam o sırada kapı açıldı ve Austin'in odasından iç çamaşırlarıyla çıkan sarışın bir kızla göz göze geldim.Saçları darmadağın,vücudunun belli yerlerinde morluklar olan yasemin kokulu bir kız.

Ve arkasından da Austin tabii ki.

Darkest Days // Dylan o'Brien #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin